"LİBERALİZM" kelimesinin mucidi tabii ki Avrupa’dır.
Yaşlı Kıta’nın devása fikir birikiminden ve geniş kültür imbiğinden süzülür.
Ne var ki, aynı "liberalizm" sözcüğü hanidir ve hanidir, orada gerçek anlamını yitirdi.
En azından, ciddi bir dejeneransa uğradı.
* * *
ŞÖYLE ki, "Aydınlanma Çağı"nın çocuğu olan ve felsefi - siyasi özgürlükçülüğü tanımladığı için de ilkin "sol" addedilen bu kavram, tüm Avrupa’da başarısızlıkla sonuçlanan 1848 burjuva devrimlerinden; fakat bilhassa, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra kabuk değiştirdi.
Salt serbest piyasa öngören iktisadi tercihler için kullanılır oldu. "Ekonomikleşti"!
Bunda da, aynı Savaş’ı izleyen ve "proletarya diktatörlüğü" adı altında devlet sultası kuran Bolşevik İhtiláli’nin kamulaştırmatasallutuna duyulan tepki önemli rol oynadı.
Dolayısıyla, hem "liberalizm" ve "liberal" sözcükleri sırf iktisatla özdeşleşti, hem de bir anlamda, "sağcılaştı"!
* * *
OYSA, yukarıdaki çok vahim etimolojik yanlış bir yana, liberallerin başıbozuk ve insafsız ekonomi politikalar önermiş olduğu tezi dahi asla doğru değildir!
Bu, bilinçli veya bilinçsiz şekilde yapılan koskoca bir deformasyondur!
Nitekim, o pek meşhur "bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" sözünü telaffuz etmiş olan Adam Smith dahil, John Locke’den Stuart Mill’e; háttá çağdaşımız Frederich Hayek’e, belli başlı liberal teorisyenlerin kitaplarını şöyle bir açın.
Hepsi, şartlar zorunlu kıldığında devletin iktisadi hayata müdahil olmasını savunurlar.
Zaten, sosyal demokrasinin hálá ekonomik programını sahiplendiği ve 20. yüzyılın ikinci yarısına damga vurmuş olan John Keynes de İngiliz Liberal Partisi’ne üye değil miydi?
* * *
O halde şunu kesinlikle söyleyebiliriz ki, tamamlayıcılıklarına rağmen, liberal fikriyat serbest iktisattan önce serbest düşünceyi ön plana koyar. Birincisi olmadan ikincisi olmaz!
Nitekim, kara bayraklı anarşistlerden kalın oklavalı feministlere, "sıradan dışı", "kalıp ötesi", "kural harici" addedilen akımlar ve kişiler için kullanılan "liberter" kavramı dahi, burada mastar yerine geçen "liberal" kelimesinin türevinden oluşturulmuştur.
Dolayısıyla, heyhat ve kuşku yok, deyimin piçleşmesine göz yumduğu içindir ki, Yaşlı Kıta kendi ihtiyarlamasına paralel olarak "liberal" sözcüğünü de ihtiyarlatmıştır.
Ama genç Yeni Dünya bunu yapmadı ve deyimin gerçek anlama sadık kaldı.
* * *
EVET, Amerikalar, bilhassa da ABD bunu yapmadı.
Alexis de Tocqueville’nin şimdi dahi tüm güncelliğini koruyan ve Yeni Dünya’daki siyasi oluşumu tahlil eden o "Amerika’da Demokrasiye Dair" başyapıtındaki terminolojiye sadık kalan Birleşik Devletler "intelligentsia"sı, gerçek "liberal" kavramını sulandırmadı.
Çünkü, Atlantik ötesinde bu ifadeyle, genel olarak "özgürlükçü demokratlar"; özel olarak da, "sol" veya "solumtırak" eğilim taşıyan şahıs ve kurumlar kastedilir.
"Liberal" denildiğinde akla, bugün hemen bütün Yaşlı Kıta’da olduğu gibi katı, haşin ve insafsız bir serbest piyasa ekonomisinin avukatları gelmez.
Aksine, toplumdaki eşitsizliklere çare arayan; hür, háttá yukarıdaki "liberter" fikirlere açık duran ve dünyaya da "süper güç" bencilliğiyle bakmayan kişiler, partiler, yayınlar gelir.
Yani Avrupa lûgatlerinin aksine, kelimedeki esası deforme ve dejenere etmemiş olan Amerikanca sözlük "liberalizm"i "hümanizma"yla ve onun insaniyetçi kaygılarıyla donatır
Tıpkı, işte tanımın bu gerçek ve öz anlamında l-i-b-e-r-a-l olan Demokrat Parti adayı Barack Obama gibi ki, onu niçin desteklediğim konusunu yarına bırakıyorum.