MALÛM, "liberal faşist" deyimi şu sıralar pek bir moda oldu. İşportaya düştü.
Tabii, tıpkı ketçaplı hamburger ve boyalı gazoz gibi yine Amerika’dan ithal edildi.
Neymiş, ABD demokratlarını eleştirmek için Jonah Goldberg adındaki ultra-sağcı hazret bu adı taşıyan bir kitap yumurtlamış da, bizimkiler de mal bulmuş Mağribi gibi atlamış.
İpliğini pazara çıkartacağım ama önce terminolojiyi yerli yerine oturtmak gerekiyor.
***
ORDA burda taklitleri ortaya çıkmış olsa bile "faşizm" esas olarak İtalya’ya özgüdür.
Kavramı genelleştirmek komünistlerin Dimitrov’a bastırttığı sahte lûgati yutmaktır.
Zira, ister ana ideolog Giovanni Gentile’yi, háttá bizzat Benito Mussolini’yi okuyun; isterseniz de aynı Mussolini’nin 1922 Roma yürüyüşünden 1945 "Salo Cumhuriyeti"nedek süren iktidar pratiğini inceleyin, "totaliter" kavramını sahiplense dahi, o faşizm gerek Hitler nazizminin, gerekse Lenin ve Stalin bolşevikliğinin yanında zemzem suyuyla yıkanmış kalır.
Nitekim, Berlin’le ittifaktan ötürü zoraki onaylanan ve çok az uygulanan ırkçı yasalara rağmen İtalya ne soykırım yapmıştır, ne de Alman ve Sovyet tarzı ölüm kampları kurmuştur.
Dolayısıyla da, faşizmi totalitarizmle eş tutmak siyaset felsefesinin ırzına geçmektir.
***
FAKAT, hadi yine de bonkör davranalım ve cehaleti yiyip yutarak, "liberal faşist" deyimiyle genel bir "totaliter yön ve zihniyet"in kastedildiğini kabullenmiş olalım.
Zaten yine müsamaha göstereceğim ve "aydınlanmai"nın, yani "modernite"nin öz çocuğu olan felsefi liberalizmin, diğer bir deyişle öz-gür-lük-çü-lük’ün; "anti-aydınlanma" ve "anti-modernizm" eksenindeki faşizmle nasıl bütünleşebildiği sorunu sormayacağım.
Eh, minareyi çalanın kılıfı hazırlaması gerektiğine göre, cevabı kendileri versinler!
O halde, "liberal faşizm" (!) mucidlerinin çağrıştırdığı şu "totaliter yön"e gelelim.
***
İLKİN hayret, çünkü bu hazretleri duyan da sanacak ki sanki ülke "liberal" kaynıyor.
Meğer körolasılar medyada, üniversitede, karar merciinde her köprü başını tutmuşlar.
İnsaf, Allah rızası için gazeteye, ekrana, kürsüye, ricále şöyle üstün körü bir göz atın.
Acaba o "liberal", yani "özgürlükçü" oranı yüzde ona, taş çatlasa onbeşe varır mı?
Pekiii, dört bir yanı ezelden beri statüko zaptiyeleri parsellemişken, nicelik olarak böylesine azınlık olan insanlara karşı bu saldırganlık ve bu tahammülsüzlük neden?
Tabii ki göz çıkartan n-i-t-e-l-i-k farkından! Artı, tahakküm ve tekelin kırılmasından!
Zira, başta "liberal faşist" diye demagoji yapanlar biliyorlar ki, sayıca azlığa rağmen o özgürlükçüler hem kendi ezici çoğunluklarına fersah fersah duman attıran bir birikime, ufka ve öngörüye; hem de "derin egemenler"e boyun eğmeyen etik bir namusa sahipler.
Dolayısıyla da, son çare olarak onlara bel altından vurmak ve "faşist" veya "totaliter" gibi sıfatlar yapıştırarak, kavram karışıklığına umut bağlamak kalıyor.
***
SONRA, aynı özgürlükçüleri "saldırgan" ve "tahammülsüz" olmakla suçlayanlar öylesine vicdan ve hafıza yoksunu ki! Hem kel, kel fodul, zeytinyağı gibi üste çıkıyorlar.
Oysa, yine Allah rızası için medyayı söyle bir karıştırın. Arşive ve bugüne bakın.
Çeliştikleri her insana "liboş", "vatan haini", "Fettoşçu", "Ali Kemal", "yalaka", "uşak", "Fogg çocuğu", "Kürt muhibbi", "Sevr’ci", "mandacı" pespayeliğiyle saldıranlar ve saldırmaya devam edenler kimlerdir?Bu nezih "hoşgörü lûgati" (!) Merihlilere mi aittir?
Dinime küfreden bari Müslüman olsa, saldırganlığın ve tahammülsüzlüğün, yani o "totaliter zihniyet ve yön"ün patent ve tekelini ellerinde tutanlar şimdi de kalkmış "liberal faşist" uydurmasyonuna sarılıyorlar ki, zaten biat etmiş olanlar dışında kime yutturabilirler?
Ayna ayna, sen nelere kadirsin ki şeylerin gerçek suretini çarpıtmadan yansıtıyorsun!