ÖNCEKİ akşam Paris borsası kapandığında, dünyanın ikinci büyük perakende dağıtım zincirini oluşturan "Carrefour" 1,7 oranında değer kaybetmişti.
Peki, dev Fransız şirketindeki bu beklenmedik gerileme neden kaynaklandı?
Türkiye’den!
* * *
EVET evet Türkiye’den kaynaklandı, çünkü yine pazartesi sabahı "Sabancı Holding" ve ortağı "Carrefour Group" İMKB’ye gönderdikleri mektupla, "Koç Holding" tarafından satışa çıkartılan "Migros"un ihalesine katılmayacaklarını açıkladılar.
İstanbul mahreçli bu haber dünya ajansları tarafından "flaş" geçildiğinde de, gelişme, önceki günkü Avrupa finans gündeminde birinci maddeye dönüştü.
Dolayısıyla da, yatırımcılar ve spekülatörler " ’Carrefour’ neden ’Migros’u almaktan caydı" tasasına düştüğünden, Fransız firma Paris borsasında değer yitirdi.
İmdiii?
* * *
İMDİSİ şu ki, tahmin edeceğiniz gibi bu girizgáhı, yukarıdaki şirketlerden herhangi birisinde hisse senetlerine sahip olduğum ve para kaybettiğim için, kuyruk acıyla yapmadım.
Sadece ve sadece, küreselleşme denilen iktisadi, siyasi ve beşeri olgunun ne denli evrensellik kazandığını ve ne denli içiçelik arzettiğini vurgulamak için yaptım.
Nitekim, yukarıdaki isimlere çok kısaca göz atarsak, bunu daha iyi saptarız.
* * *
DAHA çocukluğumdan itibaren, orta halli mahallelerde seyyar satış yapan seyyar kamyonlarından ve onların düdüğünden tanıdığım "Migros" başta bir İsviçre firmasıydı.
Türkiye "market kültürü"nü, soğanlı lápayı ateşte bırakarak bir koşu, ilk kez karton kutuya konulmuş domates ve plastiğe torbalanmış beyaz peynir alan ev hanımlarıyla öğrendi.
Söz konusu şirketin mülkiyeti "Koç"a geçtikten; yani "çevre" bu kez "merkez"i yuttuktan sonra da, zaten ezelden beri yabancı sermayeyle çalışmış olan Türk holding aynı "Migros"u, Rusya’dan Ortadoğu’ya uzanan dev bir perakende dağıtım ağına dönüştürdü.
Satışa çıkarttığında da taliplerin arasında, yine hep yabancı ortakları olmuş "Sabancı Holding" ve partöneri "Carrefour"a ek olarak Hırvat, İngiliz ve Amerikan firmaları sayıldı.
O "Carrefour" ise kağıt üzerinde Fransız gözükmesine rağmen, kimin eli kimin cebinde belli olmayan hisse dağılımı itibariyle, Suudi petrol şeyhlerinden Alman emekli fonlarına ve Çin kumpanyalarından Meksika zenginlerine, aslında uluslararası nitelik taşıyor.
Dolayısıyla, şimdi bunların hepsini yanyana koyalım ve aşağıdaki soruyu soralım:
* * *
KİM tahayyül ve tasavvur edebilirdi ki, daha dün Arnavut kaldırımı sokağa yanaşarak düdük çalan ve kamyon kasasından domates kutusu çıkartan; üstelik, alışverişini salı pazarından yapan mütevazı aileler tarafından "lüks" addedilen İsviçre kökenli firma zaten hanidir Türk mülkiyetine geçmiş ve özellikle de, "Türk peyzaj"a malolmuşolacaktır?
Bilhassa da artı, kim düşünebilirdi ki, menşei unutulacak ölçüde Türkleşmiş olan aynı firma satışa sunulduğunda, Fransız alıcının ihaleden çekilmesi Paris borsasını etkileyecektir?
Ve tekrar artı, bu etki zincirleme bir süreçte İngiliz işçinin emekli maaşından Koreli tasarrufçunun yıl sonu faizine, dünya ekonomik sistemine de az çok damga vurmuş olacaktır?
Hayır hayır, bırakın soğanlı lápá tenceresinin ateşini kıstıktan sonra seyyar kamyondan domates almaya koşan orta halli ev hanımlarını, en uzak görüşlü iktisatçı, en geniş açılı siyasetbilimci, háttá en müneccim falcı dahi böyle bir şeyi tahayyül ve tasavvur edemezdi!
Zaten küreselleşmenin sırrı da işte bu öngörülemezlikte yatıyor ki, yarın konuyu, başta Türkiye tipi ülkelere olmak üzere, aynı küreselleşmenin sağladığı avantajlara uzandıracağım.