Paylaş
Onaylamıyorum, çünkü zaten bin defa tekrarladım ki belirli bir seviyeyi aşarak sıradan dışılık düzeyine ulaşmış olan sanatçılar ancak ve ancak o sanatlarıyla tartıya vurulabilirler.
Yapmış oldukları ideolojik tercihler, seçmiş oldukları siyasi yelpazelere, benimsemiş oldukları felsefi rotalara göre değerlendirilemezler.
Şu veya bu saplantıları kıstas alınarak ne yüceltilebilirler, ne de aforoz edilebilirler.
Yarattıkları eserlerin evrensel ölçeğinde başa güreşiyorlarsa baş tacı edilirler ki, nokta!
OYSA şüphesiz, pazar günü Akdeniz kentimizden öfkeyle ayrılan Boşnak sinemacı, kendisini eleştirerek Festival’e katılmayan Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ı “düşman” (!) ilân edecek ölçüde çizmeyi aşmış olsa bile yine de o sıradan dışı kategoriye dâhil bulunuyor.
Beyaz perdeye yansıtmış olduğu bir “Babam İş Seyahatinde”, bir “Çingeneler Zamanı” yahut bir “Underground” modern sinema tarihinin başyapıtları arasında yer alıyor.
Bunun tersini iddia etmek inkârcılık, körlük ve partizanlık olur ki, tekrar nokta!
FAKAT doğru, bin defa doğru, bunu biri bizzat Günay’la birlikte olmak üzere savaş altındaki Bosna’ya sırf dayanışma için üç defa gitmiş birisi olarak söylüyorum, Kusturica’nın siyasi pozisyonları deyimin tam anlamıyla rezil-i rüsva derecede tiksinti vericidir.
İler tutar tarafı yoktur. Uzlaşılamaz. İpliğini mutlaka pazara çıkartmak gerekmektedir.
Çünkü, hâlâ ve hâlâ Slobodan Miloseviç ve şürekâsının “nasyonal komünizm” girdabında kulaç atan ve Yugoslavya’nın bağnaz Sırp milliyetçiliğinden dolayı parçalandığını anlamak istemeyen yönetmen aynı zamanda da derin kimlik komplekslerinde boğulmaktadır.
İslam doğmuşken kendini vaftiz ettirterek Ortodoksluğa geçmesi bile, tıpkı Arnavut yazar İsmail Kadere’deki gibi, Balkan halklarında ciddi bir saplantı oluşturan ve bölgenin Avrupa’dan ayrışmasının sorumluluğunu Osmanlı’ya bağlayan takıntıdan kaynaklanmaktadır.
Kabul de, bu tür ahmaklıklara kapılmış yegâne dahi sanatçı Emir Kusturica mıdır?
Hayır değildir ve de hangi birini sayayım?
İSTERSENİZ, Nazi ırkçılığının ve Yahudi düşmanlığının nüvelerini ilk dışa vurmuş dev besteci Richard Wagner’den ve bizzat o Nazi partisine üye olmuş, üstelik de tüm hayatı boyunca bununla övünmüş, yine dev orkestra şefi Herbert von Karajan’dan başlayabilirim.
Yani onlar böyleydi diye şimdi operalarda “Tristan ve İsold”un sahneye konulması yasaklanacak ve Avusturyalı maestro tarafından yönetilmiş icra bantları da çöpe mi atılacak?
Veya modern Fransızcanın en büyük yazarı Louis Ferdinand Celine Alman işgalcilerle işbirliği yaptı diye onun romanları sokak ortasında ateşe mi verilecek? Yahut bir Nâzım Hikmet, bir Pablo Neruda, bir Pablo Picasso, bir David Siquerios zıt kutuptaki komünist totalitarizmle uzlaştılar ve hatta Siquerios emsalinde de bizzat cinayet ortağı oldular diye onların şiirleri okumak ve onların tuvallerine bakmak suç mu addedilecek?
Daha yahut sinemada da, Mc Carty döneminde arkadaşlarını ispiyondı diye Kayserili hemşehrimiz Elya Kazancıoğlu’nun başyapıtlarını seyretmek günah kategorisine mi girecek?
BÖYLE bir şey yok ve olamaz!
Dediğim gibi, evrensel skalada sıradan dışılığa erişmiş sanatçılar ancak yaratmış oldukları eserlerin ölçeğinde tartılabilirler. Ve bu çerçeve bakıldığında da Emir Kustirika bir beyaz perde büyücüsüdür. Onun yegâne kıstası jeneriğine imzasını atmış olduğu filmlerdir.
Dolayısıyla, Kusturica’yla Antalya Festivali’nin ışıltılı podyumunda hesaplaşılmaz!
Onu zaten çoktan mahkûm ettiğimiz vicdan mahkemesinde hesaplaşılır ki, yine nokta!
Paylaş