Paylaş
Okyanus kıyılarının Ceziretü'l Kadis (Cadiz) limanından Sabika dağlarının (Sierra Nevada) Mülhacin (Mulhacen) tepesine ve Gırnata (Granada) bahçelerinin Elhamra Sarayı'ndan İşbiliye (Sevilla) sokaklarının Elmedina avlusuna Endülüs İspanya'sını işte ikinci kez ve karış karış gezdim ki, İslam'ın bu en görkemli ve en aydınlık uygarlığında iz süren bir İslam kuluna hemen hiç raslamadım.
Ne video makinasıyla Kurtuba Camii simetrisini şerite kaydedecek bir Arabi turist, ne de Fas iznine inerken yol güzergahını üç kilometre değiştirip Şanil nehri kıyısında ecdanının ruhuna iki rekat mamaz kılacak bir Mağribi göçmen...
Sanki bu emsalsiz medeniyet Muhammedi din kültürüne ait değil...
Sanki Müslüman Doğu'nun şimdiki insanı, Çin'den Maçin'e bütün bir hayat boyu dünyayı dolaşarak tarihin ilk gerçek seyahatnamelerini bize miras bırakan İbn Battuta ve İbn Cübeyr'in merak kavramını bilinçaltından tamamen silmiş...
* * *
OYSA, Malaka'dan (Malaga) El Kantara'ya (San Pedro) hemen aşağıdaki tüm kıyı şeridi Müslüman kaynıyor. Marbella'ya demirli ve Körfez zenginlerine ait yatların haddi hesabı yok. Sokaklar Arapça konuşuyor. Cuma öğlen de, plajdan alelacele çıkan ‘dindarlar’ (!) ruhsuz ve yeni bitme camilere üşüşüyor.
Ya Hacı, madem Peygamber soyundan inmek iddiasındasın, ‘Rolce Royce’un şoförüne emir ver de, hareminle birlikte şöyle iki-üç saatliğine Gırnata'ya uzan...O soyun burada yetiştirdiği muhteşem gülü koklamaya tenezzül buyur...
Ya Şerif, tamam gençsin ve Riyad'da bulamadığın Puerto Banus diskoteğinde kurtlarını dökmekte serbestsin ama, şan olsun diye ‘Porsche’nin direksiyonunda Tarifa'ya kadar bir git...Ahvadı olduğun cengaverlerin kalesine bir çık...
Ne gezer!
* * *
NE gezer, çünkü ‘derin Endülüs’ü hemen yalnız İsevi turistler dolduruyor.
İbn Haldun'un Gırnata Emiri Bin Ahmer adına İşbiliye'de Zalim Pedro'yla yaptığı müzakereyi anlatan İspanyol rehberi onlar can kulağıyla dinliyor.
Batı'nın Avempace dediği büyük hekim İbn Bacce'ye ait cerrahi aletleri ‘Garaudy Vakfı’nın Kurtuba müzesinde onlar büyük hayranlıkla seyrediyor.
Onlar ‘Risaletü’l-İttisal'in Frenk dillerine çevrilmiş özetlerini alıyor.
Ve unutmayalım, böylesine güzel bir inisiyatifi gerçekleştiren yegane İslam şahsiyeti durumundaki bu Roger Garaudy dahi Hıristiyan kökenden iniyor.
Son tahlilde o da Batı kültürünün ve Batı refleksinin damgasını taşıyor.
Peki, neden Doğu değil de Batı?
* * *
YUKARIDAKİ hayati soruyu sorduğum için bana sakın, yarım ve kısmi doğruları ‘mutlak’ (!) gibi yutturmaya çalışan ve geç çevrildiği Türkçede derhal mürid bulan Edward Said'in ‘Oryantalizm’ kitabından dem vurmayın.
İlkel solcu ve kompleksli bir mantık tarafından burada üretilen ‘Batı sömürgeciliği’ cevabı, cevaplar manzumesinin küçücük bir bölümünü içeriyor.
Beni hiç kimse, heybesi altın dolu ve Oxford'da okumuş Arabi şeyhin; hali vakti yerinde ve Fas yolcusu Mağribi göçmenin; genel olarak da tüm İslami Doğu'nun hazır Endülüs'deyken dahi kendi kültür ve din uygarlığına böylesine bön bakmasının ‘özünde Batı kolonyalizminden’ kaynaklandığı zırvasına inandıramaz.
Kuşkusuz, aidiyetini taşıdığım ‘Doğu’nun neden ‘Doğu’ olduğuna ve de bilhassa neden ‘Doğu’ kaldığına ilişkin yanıtları bildiğim iddiasında değilim.
Ama bir şeyi kesinlikle biliyorum: Geçtim ‘Oksidantalist’ anlamda Batı'yla ilgilenen bir ‘Garbiyatçılığı’, Şarkın bizzat kendi Şark'ını dahi boşlamasının cevapları çok derindedir. Kuyruk acısıyla yazılmış kitaplar bunu izah edemez.
Ve derinliği kazımak için de ilkin işe, Müslüman Doğu'nun neden sonsuz uzun zamandır, dünyayı gezmek ve öğrenmek ihtirasıyla yanıp tutuşan yeni bir Endülüslü İbn Battuta çıkartamadığı sorusundan başlamak gerekmektedir.
Şark rüzgarı, garp rüzgarı
Paylaş