Kumarhenelerin fikri cazibesinden kaçamadım. Bedava viski içimi avantajını da hesaplayarak, cebime kasten tek kuruş para koymadan ve yanıma hiç kredi kartı almadan, İstanbul veya bazı tatil yörelerindeki bir dizi casinoyu defalarca ziyaret ettim. Belki oynayanlardan daha fazla bir ihtirasla kumarbazları gözlemledim.Şu casinoları kapatmak kararı kesinleşti ya, kendi hesabıma buna üzüldüm.Yok, gece boyu ‘‘şimendifer’’ masasından kalkmadığım veya ‘‘kumarhane krallarıyla’’ al takke ver külah ahbap olduğum için değil.Ne böyle yerlerin müdavimiyim, ne de bu ‘‘kralların’’ tek birini tanırım.Ama olaya biraz makro bakmaya çalışıyorum ve başta İsrailliler, yağlı casino turistleri tarafından getirilen dövizlerin kaçacağından kaygılanıyorum. Artı, söz konusu sektörde yaratılan istihdamın sona ermesine hayıflanıyorum.Neyse... Şimdi ciddi iktisat teorileriyle ve izafi ahlak kıstaslarıyla kafa ütülemek gibi bir niyetim yok.Kapatma kararını fırsat bilerek kumar fantazilerim üzerinde duracağım.* * *Hayatımda hemen her haltı yedim ama, bir defa hariç, yaklaşık otuz senedir parayla oyun oynadım. Tombalaya bile niyetlenmedim.Çünkü kendimi tanıyorum ve bir başlarsam, pir başlarım. İnsani zaaflar konusunda iradesizim ve tüm aşırılıklar beni sonsuz cezbeder.Halbuki, casinoların büyüsüne kapılmak gibi bir lükse sahip değilim.Kazandığım ortada, böyle bir girdabın içine sürüklenirsem çocuklarımın nafakasından kesmem gerekir ki, artık bunu asla yapmayacak kadar uslandım.Kazanmam ise zaten hiç söz konusu olamaz, zira talih bab'ında Milli Piyango amortisini dahi yakalayamayacak ölçüde sıfırım.Zaten işte altı - yedi yıl oluyor, yukarıda ‘‘bir defa hariç’’ diye zikrettiğim olayda kendimi tekrar sınadım.Casinosu olan bir otelde gerçekleşen ve benim de yer aldığım bir seminerde bütün katılımcılara sebil niyetine yüzer dolarlık fiş dağıttılar.Gece aşağıya indik ve ben beş, en fazla on dakikada tüm parayı kaybettim.Müthiş bir ihtirasla önce ‘‘jackpot’’ manivelasını indirdim. Makina hava kustu. Kalanını da rulete koydum. Top hep bitişikte durdu ve para hemen bitti.Oysa, diğerleri aynı meblağla bir, hatta iki saat idare ettiler.Hiçbiri, benim gibi ya herru, ya merru bir muhterisliğe sürüklenmediler.O zaman hatırladık ki, on altı - on yedi yaşlarında da böyleydim.Okuldan kaçar ve denize nazır bir Kalamış ‘‘cafe’’sinde pokere otururduk..Beş benzemezle rest çektiğim olurdu ve haftalığım derhal masada kalırdı.Tam o sıralarda Dostoyevski ‘‘Kumarbaz’’ını okumuştum ve biraz da roman aracılığıyla durumumun vehametini kavradım. Parayla oynamamaya karar verdim.Ve dediğim gibi, o gün bugündür kumardan fellik fellik kaçtım.* * *Kendi hesabıma kaçtım ama, kumarhenelerin fikri cazibesinden kaçamadım.Bedava viski içimi avantajını da hesaplayarak, cebime kasten tek kuruş para koymadan ve yanıma hiç kredi kartı almadan, İstanbul veya bazı tatil yörelerindeki bir dizi casinoyu defalarca ziyaret ettim. Belki oynayanlardan daha fazla bir ihtirasla kumarbazları gözlemledim.Rulet, poker, ‘‘jackpot’’, ‘‘şimendifer’’, elimde bardak, yeşil konforun büyüsüne kendimi koyvererek etrafı dolandım. Masada oturanlara bakarken de, her defasında, şu ya da bu şekilde kumarhane sahneleri yansıtan filmleri düşündüm.Bilhassa da, Joseph Mankiewicz'in ‘‘Çıplak Ayaklı Kontes’’indeki Ava Gardner'i ve emsalsiz Joseph Losey'in ‘‘Romantik Bir İngiliz Kadını’’ndaki emsalsiz Glenda Jackson'ı hatırladım.Bu ikincisini anımsarken de, bildiğim casino şehirleri içinde en sevdiğimi oluşturan ve senaryoya mekan teşkil eden Baden-Baden'da olmak istedim.Hayal ettim ki, kumar masasında bakış fırlatarak Romantik Kadın'ı baştan çıkartan kişi benim. Maça kızını bir kupa valesi olarak asansörde öpüyorum.* * *Sonra, kendim hiç oynamadan yine aynı mıntıkalarda dolanırken, uzun uzun krupiyerlerin sihirli ellerine baktım.Kağıtları müthiş bir ustalıkla karıştırmalarını veya ‘‘riyen nö va plü’’ demenin ardından topu dehşet bir soğukkanlılıkla yuvarlamalarını izledim.Daima tarafsız maskeler arkasında yaşamak zorunda olan bu insanların aslında müşteriler ve işleri hakkında neler düşündüklerini öğrenmek istedim.Şansım yaver gitti, bazı geceleri Taksim büfesinde dönerli sandviç ya da cadde lokantasında self servis yemek yiyerek noktalarım ve buralara çevre casinoların kızlı erkekli krupiyerleri de uğrar, sokağın veya madeni tepsinin mahremiyetinde, onların kendi aralarındaki insani konuşmalara kulak verdim.Kumar emekçilerini daha çok sevdim.Dostoyevski romanından Kalamış'taki pokere, Losey filminden bedava viskiye uzanan kumarbazlık kariyerimi yeni bir unsurla zenginleştirdim.Zaten belki casinoların kapatılmasına sırf makro-ekonomik kaygılar ve ahlaki izafilikler yüzünden hayıflanmıyorum.Yukarıdaki kariyerime ve fantazilerime son verdiği için de hayıflanıyorum.