Kriz yazıları (II)

ASLINA bakarsanız, bugünkü küreselleşme süreci dahil, hálen içinde yaşamakta olduğumuz siyasi - iktisadi sistemin ana temelleri, 1941 yılının 14 Ağustos’unda atılmıştır.

Şöyle ki, savaş içindeki İngiltere Başbakanı Churchill’le, henüz savaşa girmemiş ABD Başkanı Roosevelt, Nazizm karşısında tek başına kalmış bu birincinin "zengin akraba"dan alabileceği yardımları tesbit için, Kanada’nın Terre Neuve sahili açıklarında buluşmuşlardı

Temaslar bitiminde de, tarihe "Atlantik Şartı" olarak geçen Deklarasyon yayınlandı.

*

BU bildirge esas itibariyle, aynı Franklin Roosevelt’in yine aynı yılın Ocak ayında yapmış olduğu ve "Dört Özgürlükler" diye tanımlanan Kongre konuşmasının, savaş sonrası gelişmeler göz önüne alınarak, uluslararası boyutları biraz daha genişletilmiş bir şeklidir.

İfade serbestisini; dini inancı; refah azmini ve korkusuz davranmak haklarını kapsar.

Son iki madde de aslında, iktisadi Amerikan liberalizminin dünyaya bakışını özetler.

Serbest piyasa olacak ki, refah için zorunlu girişimciliğinin önüne engel çıkmayacak.

Korkusuzca davranılabilecek ki, mülkiyet temelleri konusunda endişe duyulmayacak.

Artı, "Atlantik Şartı", çok "Amerikánvari" bu "Dört Özgürlükler"e ek olarak, dolaylı yönden bile olsa, daha "Avrupai" bir "ináyetli devlet" kavramını çağrıştırır.

Savaş sonrasının Yaşlı Kıta’sında devreye girecek olan "sosyallik"i haber verir.

*

İŞTE, yukarıda birer "ilke" olarak teorileştirilmeye başlanan "iktisadi - siyasi yön" bugün de dünyayı belirlemeyi sürdürüyor.

Nitekim, 1945 Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin aslında "Atlantik Şartı"nı devam ettirmesi bir yana, halen de en önemli uluslararası finans kurumu olan IMF’in 1944’deki Bretton Woods antlaşmasıyla; şimdiki Dünya Ticaret Örgütü’nün "ağababa"sı durumundaki GATT’ın ise 1948’deki gümrük ve tarifeler müzakereleriyle ortaya çıkması, Kanada açıklarında saptanmış olan bir "yeni dünya düzeni"nin doğal uzantısıdır.

Yani, bugünkü "yenilik" aslında 67 yıl önceki bir "eskilik"e tekábül etmektedir.

*

VE şüphesiz ki, söz konusu "yeni dünya düzeni" diğer "Yeni" Dünya’nın eseridir.

Çünkü, biçáre durumdaki Winston Churchill’in Okyanus ötesindeki "akraba"dan yardım istemek zorunda kalmasıyla birlikte, Yaşlı Kıta’nın devri tamamen kapanmıştır.

Aslında 1. Harp ertesindeki "Wilson Prensipleri"yle kısmen başlayan, fakat hem ABD’nin tekrar tecritçiliğe dönmesiyle, hem de 1929 kriziyle kısmen kesintiye uğrayan "Amerikan yüzyılı" artık yerküreye kesinkes damga vurur olmuştur.

Háttá, kendi adıyla anılan yardımın mimarı durumundaki Washington Dışişleri Bakanı George Marshall’ın 1947 yılındaki ünlü Harvard konuşmasında, "biz Avrupa’nın ayağa kalkmasına gayret edeceğiz ama, Avrupalılar da birleşsin" dediği düşünülürse, bugünkü AB’nin dahi Beyaz Saray’ın iradesinden doğmuş olduğunu söylemek yanlış oluşturmaz.

*

O halde demek ki, kapitalist sistemin genel zaafları bir yana, yaşamakta olduğumuz buhran da dahil, yukarıdaki "Amerikan yüzyılı"nın bir anlamda "ceremesini çekiyoruz".

Yani, nasıl ki önce 2. Savaş ertesinin "altın atmışlar" diye anılan refah trendi; sonra da Soğuk Savaş bitiminin küreselleşme atılımı son tahlilde "Amerikanvari ekonomi"nin olgun ve leziz meyvelerini oluşturuyorlardı; bunun tersine, krizler, resesyonlar, duraklamalar da yine aynı "Amerikanvari ekonomi"nin ham ve acı meyvelerini tattırıyorlar.

Tabii burada "Amerikanvari ekonomi" derken sırf iktisadi şemayı kastetmiyorum.

Hayat tarzı ve tüketim kültürü başta, genel psikoloji ve sosyolojiyi de çağrıştırıyorum.

Yarın, krizin insani boyutunda çok önemli rol oynayan bu iki öğe üzerinde duracağım.
Yazarın Tüm Yazıları