Paylaş
Eh, n’apim!
Haddi hesabı olmayan ve hemen her birleşim öncesinde tekrarlanan bu “kritik” sıfatından artık gına geldi. Dolayısıyla da, oturumun sonunu bekleyecek değilim.
Ve yine dolayısıyla, MGK’dan hangi karar çıkarsa çıksın ve ibre zahiren hangi yöne kaymış gözükürse gözüksün, şimdi dile getireceğim görüşler geçerliliğini koruyacaktır.
* * *
TÜRKİYE hala bir “geçiş dönemi” yaşıyor. Bu ifadeyle yarı askeri-yarı hukuki bir “vesayet rejimi”nden, evrensel anlamdaki sivil demokrasiye ulaşma sürecini kastediyorum.
Yine evrensel kıstaslardan hareket edersek, buna kısaca “normalleşme” de diyebiliriz.
Ve işte, söz konusu normalleşme parkurundaki yürüyüş temposu, soruşturma sırasındaki bütün vahim ihlal ve zaaflara rağmen, “Ergenekon”la birlikte aniden hız kazandı.
Hatta, diyalektik yasaya uygun olarak, nicelik birikimi bir nitelik sıçraması yaptı.
Şöyle ki, bugüne dek “gözünün üstünde kaşın var” demeye cesaret edilemeyen tabulara, ikonalara ve kurumlara dokunulabilmesi, bir anlamda Pandora’nın kutusunu açtı.
Usûle ilişkin çok önemli ve çok yerinde eleştiriler tabii ki bir yana, aynı soruşturmanın ö-z’ü karşısında alınan tutum da bir turnusol kağıdı işlevi gördü. Saflar netlik kazandı.
Özetlersek, “Ergenekon” bir adli duruşma olarak değil bir si-ya-si ta-vır olarak, yukarıdaki “geçiş dönemi”nde aşılması şart olan heyelanlı virajı ülkemize döndürmüş oldu.
* * *
İMDİİ, demokrasiye dost-düşman herkes bilsin ki, bu virajın tornistanı olmayacak!
Bir daha, eski hamam, eski tas bir Türkiye’de yaşanmayacak.
Hatta, kasten biraz Marksist edebiyat paralayalım: “Tarihin çarkı geri dönmeyecek.”
Yani, ister ben bu satırları yazarken henüz başlamamış olan toplantıda olsun, isterse daha sonrakilerde olsun, herhangi bir MGK oturumunda alınacak en “kritik” karalar dahi ülkemizi, “geçiş dönemi”nde şu an varmış olduğumuz noktadan ricada sürükleyemeyecek.
Neden?
* * *
ZİRA en önce, dünya sathındaki pusula demokrasi ve sivilleşme rotasını gösteriyor.
AB tercihinden dolayı da bu dış konjonktür Türkiye için sonsuz bağlayıcılık taşıyor.
Fakat belki çok daha önemlisi, artık iç dinamiklerde de ok yaydan çıktı.
Yukarıdaki “normalleşme süreci” yine diyalektik bir sıçramayla “itaat toplumu” reflekslerini ciddi ölçüde budadı. Tabir caizse, ülkemiz kamuoyunun “gözü açıldı”.
Bırakın modern veya post-modern bir askeri darbeyi kabullenmeyi; bırakın yeni bir “e-muhtıra’yı yiyip yutmayı; hatta bırakın çağrışımlı bir vesayet deklarasyonu”nu sindirmeyi, o kamuoyu bugün “Ergenekon”un tamamen aydınlatılmasından yana tavır koyuyor.
Çünkü ne mutlu, “geçiş dönemi”, en hayati unsuru oluşturan toplumu da dönüştürdü.
* * *
TABİİ, yukarıdaki “görünen köy”ü yalnız sivil demokrasi yandaşları saptamıyor.
Cahil cüretkarı “Ergenekon” meczuplarını hesaba katmassak, ideolojik tercihlerinden veya mesleki ayrıcalıklarından dolayı aynı sivil demokrasiye “soğuk bakan”, ama ortadaki objektif manzarayı not edecek kadar aklı başında olan şahıs ve kurumlar da saptıyor.
Gerçekler inatçıdır, kızsalar da, öfkelenseler de, küsseler de, onlar da durumu görüyor.
Zaten şu an ortaya çıkan her türlü “kritik” durum, bu şahıs ve kurumların mümkün mertebe yumuşak geçişle “normalleşme”ye ayak uydurabilmek sancısından kaynaklanıyor. Ve her halükarda, yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik ki, süreci “kritik” veya değil, sonu asla “kırıtık”, “kıytırık” ve “kıvırtık” olmayacak o “normalleşme” işte gerçekleşiyor.
Paylaş