Paylaş
Falih Rıfkı, Enver'in hezeyanları uğruna altıyüzyıllık bir imparatorluğu sebil niyetine harcadığımız Büyük Harb'in kanal cephesini anlattığı o emsalsiz ‘Zeytindağı’nda, Ürdün çöllerinde Emir Nevvaf'ın tasvirini yaparken, çatal bıçak kullanımını taklide çalışan bedevinin sofrada komik olduğunu yazar.
Ama hemen ardından ekler: ‘Çöldeki çadırında şüphesiz hiç gülünç değidir. Orada Allah’tan sonra gelir. Kötülük edeni öldürür veya .... ceza verir'.
* * *
HİÇ şüphe yok ki bugün aynı çöllere hükmeden ve kanser tedavisi dönüşü taht verasetini hemen kardeşinden alıp oğullarına devreden Ürdün Kralı Hüseyin eski Ruvale aşireti reisinin tersine, sofraya oturduğunda asla komik olmaz.
Bırakın çatal bıçağı, uçak bile kullanan Amman lideri Frenklerin ‘savoir vivre’ dediği türden hayat adabını değme İngiliz lordundan daha iyi bilir.
Saint Moritz'te kayak partisi veya Cannes'da sülün ziyafeti, ‘jet sosyete’ içinde çok fink atmış ‘Küçük Kral’ öyle sıradan bir bedevi şeyhine benzemez.
Zaten kanı da pek asildir. ‘Hüseyni’ seceresi Peygamber Efendimize uzanır.
Üstelik, daha sonra emanete hıyanet etmiş olsa da Kralın dedesi Abdullah İmparatorluğumuz rahle-i tedrisinde yetişmiş ve azası olduğu Meclis-i Mebusan oturumlarından fırsat bulduğunda Tarabya'nın mastika rakısıyla serinlemiştir.
Ne var ki, artık Allah razı olmadı mı ne diyelim bilmiyorum, Harb-i Umumi'de oryantalist casus Lawrence'in peşine takılarak bizi arkadan hançerleyen bu Abdullah'ın kendisi de hem mecazi, hem gerçek anlamda arkadan hançerlenmiştir.
Savaş'tan sonra İngiliz ketenperesine gelmiş ve altı üstü çölde bir çadır ‘krallığı’na fit olmak zorunda kalmıştır. 1951 yılında ise Kudüs Cami-i Şerif'inde cuma namazını eda ederken torunun gözleri önünden sırtından bıçaklanmıştır.
Oğlu Tallal terelelli çıktığından da tahta torunu Hüseyin oturmuştur.
* * *
BU travmatik olayın etkisi var mı bilemiyorum ama Falih Rıfkı'nın yukarıda Nevvaf için yaptığı tasvirin ikinci bölümü bugünkü Hüseyin için de geçerlidir.
Başka bir deyişle, çatalı, bıçağı ve uçağı çok iyi kullansa da ‘Küçük Kral’ tıpkı Ruvale aşireti emiri gibi kendi ülkesinde Allah'tan sonra gelir.
Hazretin iki dudağının arasından çıkan herşey kanun telakki edilir.
Dolayısıyla, hem çelebi, hem asil görünüme ve önce İngiltere, sonra ABD'yle uyum içinde çalışmanın sunduğu medyatik imaja aldanmamak gerekir.
Kraliyet nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Filistinlilerden bir bölümünü Muhafız alayı ve ‘Arap Lejyonu’ vasıtasıyla 1970 sonbaharında neredeyse diri diri kesmiştir ki, ‘Kara Eylül’ deyim ve örgütü bundan sonra lugate girmiştir.
Zaten, nispi meşruti manzara sunuyor sanılsa da aslında Ürdün'de demokrasi yoktur. Majestelerinin muhalefeti vardır ve süper baskı altındadır.
Üstelik, Kral Hüseyin'in siyasi hayatı zigzag ve yalpalamalarla doludur.
Her ne kadar dede Abdullah'tan devraldığı Batı'yla açık dostluk ve İsrail'le gizli diyalog politikasını sürdürür gibi gözüküyor olsa da, 1967 ve 1973 savaşlarında parsayı kapıp Filistinlilerin yerine Kudüs'ün üzerine oturabilmek hesabıyla arbedeye anında dalmıştır. Ama Mavera-i Ürdün'ü kaptırmıştır.
Körfez Krizi'nde ise Saddam'ın avukatı kesilmiştir. Fakat Bağdatlı Harami silleyi yiyince yüz seksen derece çark ederek Washington'a yaslanmıştır.
Açıkçası, Ürdün sarayında kral Hüseyin, Falih Rıfkı'nın ‘çadırında Allah’ tan sonra gelir' dediği Ürdün'de emir Nevvaf'ı hemen hemen aynen izlemiştir.
* * *
İŞTE, Hüseyin'in kardeşi Prens Hasan'ı aniden azlederek kendi oğullarını taht varisi saptamasını yukarıdaki çerçeve içinde değerlendirmek gerekiyor.
Sözün özü, velev ki çöl egemenleri artık çatalı, bıçağı ve uçağı usta kullansalar bile o çoğrafyada seksen beş yıldan beri çok bir şey değişmiyor.
Emirler kral oluyor ve krallar ‘Allah’tan sonra gelmeye' devam ediyor.
Paylaş