Hadi Uluengin: Kral öldü yaşasın kral!






Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

ASLINDA bu yazıya Albert Londres'in dev imzasını taşıyan ve ‘Komitacılar’ başlığıyla yayınlamış olan kitaptan bir alıntıyla başlamak istiyordum.

Lakin, uyanığın birisi bana çaktırmadan yürüttü mü nedir, dün sabah bütün kütüphaneyi ara tara, cildi raflarımda bir türlü bulamadım. Her neyse...

Röportaj gazeteciliğinin büyük Fransız ustası burada yirmili yıllar boyunca Balkan'ın yaşadığı herc-ü mercü harikulade bir kalemle tasvir ederken, doğal olarak o dönem Sofya'sının da çok ayrıntılı bir krokisini çizer.

Ve bilhassa vurgular ki, Kral ülke gerçeğinden tamamen kopuktur.

* * *

EH öyledir, çünkü unutmayalım, ‘Düvel-i Muazzama’ tarafından 1887 yılında Bulgar tahtına metazori ‘seçtirtilen’ (!) 1. Fernidand Avrupa'ya daha nice hanedanlar vermiş olan Saks-Koburg-Gotha sülalesinden iniyordu.

Nitekim, cam fanus içindeki haşmetmeab meramını yalnız Goethe lisanıyla anlattığından kendi tebasıyla anlaşabilmek için tercüman kullanmaktaydı...

Ancak, yukarıdaki durum Bulgaristan'a özgü değildir. Konu İmparatorluk tarihimizle ve yavaş yavaş Meriç'e doğru çekilmeye başlamamızla ilintilidir.

İşte Mora muharebesi sonrasının 1832 Yunanistan'ı, yeni Atina sarayına su katılmamış Bavyera prensi 1. Otho teşrif buyuracaktır.

İşte Eflak ve Boğdan'la bütünleşen 1859 Romanya'sı, Bükreş tahtının altın dantelalı minderini başka bir Alman prensi olan Cuza'nın poposu ısıtacaktır.

Sonrası malum... Köylü isyanı, 2. Savaş, hükümet darbesi falan derken, Balkan'ın dobra coğrafyasında zaten en baştan beri birer süs gibi duran tüm bu asalet ünvanlılar tası tarağı toplayıp ecdad vatanına dönmek zorunda kaldılar.

Hanidir, suyun öteki yakasında ‘kral öldü’. Mecazi anlamda hepsi öldü.

* * *

ÖLDÜLER ama lütfen baksanıza, bunlardan bir tanesi resmen geri geldi!

Hortlak mortlak değil etten kemikten, ülkesini 1946 yılında ve henüz altı yaşındayken terketmiş ‘çocuk kral’ 2. Simeon pazar günü Sofya'ya geri döndü.

Üstelik, lami cimi yok, pazar günü Bulgaristan'a gerçekleşen seçimlerde majestelerinin daha iki ay önce kurmuş olduğu ‘Ulusal Hareket’ partisi sandık oylarının yüzde kırk üçünü, meclis sandalyalarının ise yarısını götürdü.

Breh, breh, breh! Bildiğim kadarıyla, modern zamanlar tarihinde ilk kez sabık bir kral demokratik biçimde ve kitle desteğiyle tekrar iktidara dönüyor.

Halk iradesi karşısında boynumuz kıldan ince, ne diyebiliriz ki?

* * *

TAMAM, Saks-Koburg-Gotha hanedanından eski haşmetmeab, yeni siyasetçinin meşruluğuna tabii ki hiçbir itirazımız olamaz ama yine de şunu diyebiliriz:

Bir: 2. Simeon'un ‘dönüşü’ en önce komünizmin ideolojik hezimetini bir defa daha gözler önüne seriyor. Öyle bir rejim düşünün ki, milletinin beynini yarım yüzyıl boyunca süper ‘anti aristokratik’ propagandayla yıkamaya çalışmış olsun ve o millet sonunda kalksın, dünyanın başka yerinde rastlanmamış şekilde, bu aristokrasinin başını bizzat kendi oylarıyla iktidar yapsın. Dehşet!

İki: Aynı ‘dönüş’ aynı komünizmin yalnız ideolojik değil pratik hezimetini de ortaya koyuyor. Başbakan Kostov'un önemli başarılarına rağmen kızıl dönemin mirasından dolayı hala müthiş zorluklar içinde yaşayan Bulgar halkı, denize düşen yılana sarılır misali, tutuyor, popülist programında laf salatasından başka hiçbir şey olmayan ve hangi kadrolarla hangi işi yapacağı bilinmeyen bir ‘çocuk kral’ın büyümüşünden medet umuyor. Hazretin asasından mucize bekliyor.

Ve, heyhat ki heyhat, üçüncü olarak şunu demekten başka çaremiz kalmıyor:

Kral öldü, yaşasın kral!

Yazarın Tüm Yazıları