KÖYLÜ doğmak tabii ki suç değildir! Tekvin mukadderatına kim ne karışabilir! Ancaaak, köylü kalmak suçtur!
Haberin Devamı
Yani, şehirdeyken de köylü kalmak suçtur. Hele hele kendi köylülüğünü oraya da dayatmak, aynı suçun ve cürümün katmerlisidir.Ve sakın bana hoşgörüden, empatiden, “siyaseten doğru”dan falan bahsetmeyin. Sahte ahlakçılığın canı cehenneme, bu tür bir hoşgörü o suç ve o cürümle ortaklıktır. Şimdi, yazıya neden böylesine burnundan soluyan bir girizgâhla başladığıma geleyim. * * *
YILBAŞINDAN
istifade, torun görmeye Paris’e gitmiştim. Fiyatı ehven olduğu için de dün Münih aktarmasıyla dönüyordum. Hava muhalefeti ve trafiği derken, transit kaçıverdi. Bavyera birası devirerek akşam uçağını bekleyecek değiliz, bize sapa Sabiha Gökçen’e inse bile, genelde “gurbetçiler”i taşıyan daha da harcıalem bir şirkete havale edildik. Tam yetiştik ve kabine girdik ki, suratında Taliban sakalı, kafasında namaz takkesi ve elinde “Kaufhof” zembili, altmışlarını hayli geçmiş bir herifçioğlu tek bir adım yürümüyor. Tam önümde duruyor ve bütün koridoru bloke etti. Arkadakiler de ha bre itekliyor. Yer değişimi için hostesle cebelleşiyormuş. Kız “kalkış sonrası” diyor ama anlayan kim! Bu arada da, çoktan kurulmuş çarşaflı karısıyla Alamanca konuşuyor. Bir de, “gavurlar kadar olamadınız, Alman uçağında hemen yaparlar” demez mi! Ve herif hala yol vermiyor ki, arkamızdaki kuyruk artık dışarılara kadar uzanıyor. * * *
BAŞLARIM
Alamancandan da, gâvurundan da! Bendeniz, “burası uçak! Öküz arkasında sürdüğün kağnı değil! Yerine çök” diye bir kükredim, pir kükredim ki büyük hayretle bir bana, bir hostese, bir de karısına baktı. Sonra da, belki kırk, belki elli senedir o Almanya’da hala alışamadığı alafranga abdesthaneye sanki bir çırpıda alışmışmış gibi, gıkını çıkarmadan kıçının üstüne tüneyiverdi. Ancak, işte bendeki kör talih! Bir arkadaki koltuğun koridor teğetine düşmez miyim! Daha ilk anda pabuçlarını fora ettiğinden ta İstanbul’a kadar ayak kokusu çektim. Arada bir dönüp yan gözle süzdüğünde ise öyle hışımla baktım ki, iner inmez karısını çekiştirip hem pasaport polisinde, hem de valiz kayışında bana en uzak mıntıkalara kaçtı. * * *
KONUŞTUĞU
şive zaten ortada, yüzde doksan dokuz virgül doksan dokuz ihtimalle yukarıdaki “gurbetçi” yarım asra yakın bir süre önce Almanya’ya gitmiş bir köylüdür. Köylü kalmaktaki ısrarını da yine köylülere özgü bir inatla sürdürmektedir. Hatta yaşadığı toplumun “beyaz adam utangaçlığı”nı kurnazca suistimal ederek, Türkiye’deki hemşehrilerinin dahi istemeyeceği veya başaramayacağı ölçüde sürdürmektedir. Kendisinin ve karısının “dindar” (!) görünümü ise işin aksesuvarıdır. Çerezidir. Bunu sosyolojik lûgat ve postmodern zırva parçalayarak “tepkisellik” mazeretiyle açıklamaya kalkışmak ise ancak “siyaseten doğru” kategorisine girer. Çocukları kandırır. O köylü inadına, bencilliğine ve ödlekliğine cevaz vermekten başka anlam taşımaz. * * *
Haberin Devamı
OYSA bu inatla, bu bencillikle ve bu ödleklikle ne kadar uzlaşırsanız, toprağın durağanlığı, mevsimlerin yavaşlığı, hasatların kaderciliği ve harmanların hoyratlığıyla belirlenmiş bir hayat anlayışını ve hayat tarzını da aynı ölçüde onaylamış olursunuz.
Ben kendi hesabıma onaylamıyorum! Onaylamadığım için de Münih uçağındaki o yolcuya, bindiği o uçakta, sürdüğü kağnıdaki gibi davranamayacağını ihtar ediyorum. Kağnısına karışmam! Karışma hakkım da yok! İsterse öküzün sırtına ters otursun! Fakat uçak başka bir uygarlığın, dolayısıyla tarzına uyulması şart olan başka bir hayat tercihinin aracı ki, o halde ey köylü, ya koridoru hemen boşalt, ya da derhal öküzüne dön!