AVRUPA Parlemanto veya Konseyi’ni izlemek için Strasbourg’a mekik dokuduğum yıllarda, birleşim dönemi geldi miydi, bu doğu Fransa kenti milletvekilleri, "avrokrat"lar ve onların baştan çıkartılmaya hazır sekreter ve tercümanlarıyla dolup taşardı. Hálá da öyledir.
Dolayısıyla, eğer tedbirsiz davranıp rezervasyon yaptırmamışsam, otel bulamazdım.
Fakat ne gám, hemen karşıya geçer ve Kehl’de kalırdım.
***
KEL değil Kehl, burası kasabadan biraz hallice bir Alaman şehridir. Ren nehrinin tam karşı kıyısında yer alır. Taksiyle beş, hadi pek yoğun trafik oldu, taş çatlasa on dakika çeker.
Zaten de iki yakayı birleştiren köprü üzerindeki hudutta kimse pasaport sormazdı.
En kabadayısı, Töton veya Fransız aynasız, láf olsun kábilinden şöyle bir göz atar.
Ama bu laçkalığa bakarak sakın sanılmasın ki, burası hep yol geçen hanı olmuştur.
***
HAYIR ve tam tersine, çünkü bütün bu havali táa Ortaçağ Şarlman’ından; daha doğrusu, muhteris torunların dede mirası Karolenj İmparatorluğu’nu üçe böldüğü 843 Verdun paylaşımından beri, kıran kırana dövüşlerin ve gırtlak gırtlağa çekişmelerin mekánı olmuştur.
Daima ve daima kan gövdeyi götürmüştür ki, güzelim Ren nehri balıkçıları efsunlayan Lorelei musikilerinde değil, kılınçların ve tüfenglerin kızıllaştırdığı nefret sularında akmıştır.
Zira, velev ki ırmağın iki yakasındaki ahali aynı Cermen kökenli Franklara uzansın ve de Alamancanın aynı taşra şivesini konuşsun, bölge tarih boyunca hep ayrı bayrak çekmiştir.
1789 İhtilal-i Kebir’i, Napolyon fetihleri, 1870 Prusya zaferi ve nihayet 1. ve 2. Harp, Alzas-Loren havzası ve mıntıkaya merkez durumundaki Strasbourg ha bre el değiştirmiştir.
Yani, tüm buralar Fransız-Alman boğazlaşmasının ana sahasını oluşturmuştur.
Dolayısıyla, yukarıda Kehl Köprü’sünden hiç de el-kol sallayarak geçilmemiştir.
***
NİTEKİM, bırakın selamsız sabahsız hudut aşmayı, bugün dahi taksi koltuğunda sınırın iki tarafını kurmay gözüyle tarayacak olursanız, şimdi harabeye dönüşen ve üzerinde hanidir ot biten gizli çıkıntıların altında devasa bunkerlerin sırıttığını fark edersiniz.
Bunlar, 2. Savaş öncesinde ve sırasında tahkim edilmiş askeri mevzi enzaklarıdır!
Yüzünüzü kuzeye, uzak Felemenk sislerine dönerseniz, sağdakiler Hitler Almanya’sının "Siegfried Duvarı"na, sol taraftakiler ise Fransızların "Maginot Hattı"na dahildir.
Vakıa, o kadar paraya ve o kadar safsataya rağmen her ikisi de hiçbir işe yaramamıştır.
Zira, hınzır Guederian’ın tankları 1940 Mayıs’ında oralara uğramadan ve "geçilmez" addedilen Arden dağlarını bir sürat aşarak aşağı inmişlerdir ki, apışıp kalan Paris pes demiştir.
1944 kışındaki rövanşta ise bu defa zıpkın Patton’un tankları o "Duvar"ı gamalı haç armalı ordunun başına yıkmıştır. Betonu yırttığı gibi, Nazilerin burnundan fitil fitil getirmiştir.
Zaten Kehl köprüsünden de taş üstünde taş kalmadığı içindir ki, yenisi yapılana dek, savaş ertesinde bile uzun süre, taarruz sırasında inşa edilmiş istihkám geçidi kullanılmıştır.
Ve tabii bütün bunlar olup biterken de, Ren Nehri’nin sağ yakasındaki Almanlar ve sol kıyısındaki Fransızlar yüzyıllar boyu, sonsuz ve sonsuz acılarda bitáp düşmüşlerdir.
***
OYSA dün, yukarıdaki o Kehl Köprüsü; yani yine yüzyıllar boyu iki düşman ulusun káh kılıçla fethettiği, káh dinamitle uçurduğu, káh tankla geçtiği, káh mülteciyle aştığı Ren Nehri üzerindeki sembolik köprü çok, ama çok önemli bir törene ev sahipliği yapıyor.
43 yıl sonra yeniden İttifak’ın askeri kanadına dönen ve de zaten iskelenin bir ayağını tutan Fransa dahil, 28 üye ülkenin devlet ve hükümet başkanları sonsuz simgesellik taşıyan bir jestle, NATO’nun altmışıncı kuruluş yıldönümünü söz konusu köprü üzerinde kutluyor.
Bunun ne anlama geldiğini ve geleceğini Salı günkü yazıma bırakıyorum.