ASLINA bakarsanız, halen ana muhalefet partisi konumunda olan ve üç gün sonra KKTC’de gerçekleşecek seçimleri kazanacağı tahmin edilen UBP lideri Derviş Eroğlu, belki hepimizin Türkiyeli gazeteci olmasından dolayı, bizlere karşı "makûl" bir dil kullandı.
"Şahin" imaj çizmemeye ve uzlaşmacı bir portre sunmaya bilhassa itina gösterdi.
Hatta, sanki "en iyi çözüm, çözümsüzlüktür" formülünü o telaffuz etmemişmiş gibi, bu defa, "Kıbrıs’ta çözümü benden daha çok isteyen yoktur" şeklinde bir cümle kullandı. Ah, keşke!
* * *
EVET keşke, çünkü malûm, şeytan ayrıntıda gizlidir!
Yani, eğer UBP programı ve Eroğlu söylemi alıcı gözle ve satır aralarından okunursa, gerçeğin asla ve asla yukarıdaki "uzlaşmacı" (!) belagatle bağdaşmadığı göz çıkartıyor.
Şöyle ki, evet muhalefet önderi kağıt üzerinde "çözüm" (!) öneriyor ama, o önerinin içeriği, KKTC lideri Mehmet Ali Talat’la Rum Yönetimi Cumhurbaşkanı Dimitris Hristofyas arasında sürmekte olan ve bizzat Talat tarafından "beklenenden bile iyi gidiyor" diye tanımlanan müzakerelerin önünü derhal kapatacak bir yön gösteriyor.
Çünkü, UBP ve Eroğlu, söz konusu görüşmelerdeki en hayati noktayı, en belirleyici "olmazsa olmaz"ı oluşturan "tek egemenlik" ve "tek vatandaşlık" ilkelerini reddediyorlar.
Artı, aynı müzakerelerin iskeletini inşa eden "federasyon" yerine "konfederasyon" temasını işliyorlar ki, bu da, daha en baştan sürece "çomak sokmak" anlamına geliyor.
Açıkçası, çok fazla tepki çekeceği için Derviş Eroğlu artık "çözümsüzlük en iyi çözümdür" formülünü uluorta tekrarlamıyor ama, "çözüm" (!) diye ortaya koyduğu program aslında, "ha Ali Veli, ha Veli Ali"den başka bir anlam taşımıyor.
* * *
PEKİ, diyelim ki, varsayıldığı gibi UBP pazar günkü milletvekili seçimlerini kazandı.
Dolayısıyla da, şimdiki muhalefet lideri yeniden başbakanlık makamına oturdu.
İsmiyle müsemma, dervişin fikri neyse zikri de odur hesabı, daha diplomatik biçimde olsa bile, Eroğlu o "çözümsüzlük en iyi çözümdür" formülünü hayata geçirecek mi?
Yani, yokuşa sürerek, Talat-Hristofyas müzakerelerine taş koyabilecek midir?
Bu soruya kesin bir "hayır" yanıtı verilemez ama, yine de uzak bir ihtimaldir!
* * *
UZAK bir ihtimaldir ve mesafe derecesini de TC hükümetinin tavrı belirleyecektir.
Çünkü, nihayet bonjur, o hükümet "mister no" lákaplı ve "çözümsüzlük, çözümdür" formülünün esas vaftiz babası durumundaki Rauf Denktaş’ın her türlü şantaj ve demagojiyle Ankara’yı yıllar boyu nasıl parmağının ucunda oynatmış olduğunun artık farkına varmıştır.
Dolayısıyla, es kaza Derviş Eroğlu da aynı taktiğe başvurduğu takdirde, Türkiye bu defa baştan "sıkı durursa", toplumlararası müzakerelere çomak sokacak girişimler tutmaz.
Zira unutmayalım ki, özünde "Ekmek Elden, Su Gölden Cumhuriyeti"nden başka bir şey olmayan KKTC’de bütün seçim kampanyası, başta UBP’nin ekonomik talepkarlığı olmak üzere, "çarşı sorunu" etrafında gerçekleşmektedir.
Oysa insaf, söz konusu ekmeği ve suyu temin eden Ankara’nın, yetmiş milyonun çıkarlarını umursamayan taşra politikalarına rağmen hala cömertlik sürdürmesi beklenemez.
Fakat yook, bu nesnel duruma rağmen Türkiye yine alttan alır ve "Denktaşvari" ayak oyunlarına yine pabuç bırakırsa, şüphesiz ki yukarıdaki "uzak ihtimal" yakınlaşmaya başlar. Bırakın Yavruvatan denkleminin çözümlenmesini, bizzat Anavatan’ın AB hedefi de, bölge gücü potansiyeli de hayal olur ve Mersin açıklarındaki dalgalarda boğulup gider.
O halde umalım ki, demokrasi kültürüyle yoğrulmuş Kıbrıs Türk halkı pazar günü hangi tercihi yaparsa yapsın, hükümet olacak yeni iktidar, akl-ı selimi elden bırakmasın!