Çünkü, uluslarası hukuku hiçe sayan ve dünyaya meydan okuyan Kremlin’in Abhazya ve Güney Osetya "bağımsızlık"larını (!) tanıması, maddenin tabiatına uygun bir gelişmedir.
*
O maddenin tabiatı ki, malûm, bütün tarihi boyunca saldırgan ve yayılmacı bir siyaset izlemiş olan Moskova için söylenen "kızıl veya beyaz, Rusya Rusya’dır" sözünde özetlenir.
Başka bir deyişle, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü umursamayan Putin - Medvedev düeti yukarıdaki iki ási "cumhuriyet"i (!) fiilen ilhak ederken, aslında táa Kiev prensliğinden beri ve bin küsur yıldır süren bir "istilácılık geleneği"ni tekrar canlandırmış oldu.
Evet evet, "kızıl veya beyaz, Rusya Rusya’dır" ve değişeceğine dair de emáre yoktur.
İmdiii?
*
İMDİSİ şu ki, "Soğuk Savaş"ı hortlatmak pahasına dahi olsa, o Rusya’nın kısa vadede ciddi bir başarı kazandığını daha şimdiden söylersek, fazla yanılgıya düşmeyiz.
Şüphesiz, Batı, Kafkas oldu - bittisi karşısında Moskova’yla kendisi arasına daha net bir çizgi çekecektir. Hatta muhtemelen, Kremlin’e yönelik olarak bir dizi "tedbir" alacaktır.
Fakat,dostlar alış-verişte görsünden çok öteye gidemeyecek olan bu yüzeysel yaklaşım pratikte fazla kıymet-i harbiye ifade etmez. Edemez ve edemeyecektir.
Zira, ne ABD, ne de Avrupa, Rusya’nın "rest"ini "rest"le görebilecek kartlara sahiptir.
Her şeyden önce, o ABD seçim arifesindedir ve Washington’da muallaklık vardır
Üstelik, Bush yönetiminin birinci önceliğini de hálá İran konusu oluşturmaktadır.
Beyaz Saray gerek BM Güvenlik Konseyi’nde, gerekse askeri harekat ihtimalinde Moskova’ya ihtiyaç duymaktadır ki, mevcut aşamada henüz "küláhları değiştiremez".
*
ÖTE yandan, AB’nin dişe dokunur bir uluslararası aktör kimliği taşımaması bir yana, Yaşlı Kıta’nın enerji tüketimi çok büyük ölçüde Rusya’ya bağımlıdır.
Putin - Medvedev ikilisinin vana kapatmak tehdidini şöyle bir sallaması dahi, başta en uzlaşmacı Almanya olmak üzere, Avrupa’nın yelkenleri mayna etmesine yol açacaktır.
Zaten de, çarlık ve komünistlik geleneğinden süzülen Rus diplomasisi bütün bu Batı zaaflarının farkında olduğu içindir ki, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü iğfal etmekte, sonra da Abhazya ve Güney Osetya’nın "bağımsızlık"larını (!) tanımakta tereddüte düşmemiştir.
O halde evet, Rusya kısa vadede başarı kazanmıştır ve bir süre bundan yararlanacaktır.
*
ANCAK, daha orta - uzun vadeli bir perspektiften bakarsak, aynı şey geçerli değildir!
Çünkü en önce, petrol ve gaz fiyatlarındaki müthiş artıştan dolayı bugün kasaları dolu olsa bile, Rusya özünde hálá "geri", kısmen fakirve her halükarda da "muhtaç" bir ülkedir.
Tüm altyapısı, özellikle de söz konusu gaz ve petrol altyapısı Nuh-u nebiden kalmadır.
Hayatiyet arzeden bu sektörde Batı sermaye ve teknolojisine çok büyük ihtiyacı vardır.
Eğer o Batı o "tedbirler"i sıkı tutarsa da, Kremlin zaman içinde etkiyi hissedecektir.
Öte yandan, Kafkaslar’daki Rus yayılmacılığının önce Ukrayna, Belarus ve Moldova’yı; sonra da Asya’daki BDT ülkelerini daha çok "işkillendirmesi" kaçınılmazdır.
Bunlar, zaten hálá "hámi" geçinen Moskova’dan mümkün mertebe uzaklaşmak ve şöyle ya da böyle, "Batı’ya kapağı atmak" için yeni politika arayışlarına döneceklerdir.
Ve aynı şekilde, iki arada bir derede kaldığı için son gelişme Türkiye’yi kısa vadede çok rahatsız edecek olsa dahi, yine orta - uzun vadede, "Rusya’nın Rusyalığı" Ankara’yı AB’ye yaklaştıracaktır ki, bunun nedenlerini bir başka yazıya bırakıyorum.