DÜNKÜ yazımda, pazar günü gerçekleşen ve "test" olarak algılanan yerel seçimleri "kimin kazandığı" sorusunu sormuştum. Kestirmeden de, bir "ana cevap" getirmiştim.
Yani, "Ergenekon" sanığı generallerin aşağılamasına rağmen, "esas" muzaffer tarafın, hem demokrasi kültür ve terbiyesiyle yoğrulduğunu, hem de çok akıllıve çok olgun olduğunu bir defa daha ispatlayan Türkiye halkı olduğunu söylemiştim.
Şimdi denklemi tersine çevirelim ve "kim kaybetti" diye soralım.
* * *
MADEM o akıllı ve olgun halk kazandı, bu takdirde de hiç şüphesiz ki, yine "esas kaybeden" tarafı onun zıddındaki kutbu oluşturuyor.
AKP ikinci, CHP bünyesindeki statükocu mihrak ise üçüncü sırada yer alıyorlar.
Zira en önce, kendi içler acısı durumuna bakmadan aynı toplumu kışla nizamına sokmaya kalkışan, yukarıdaki militarist ve otoritarist zihniyet bir defa daha hezimete uğradı.
Zaten de, yerel seçimlerin sonucu bunun en somut ispatından başka bir şey değildir!
* * *
ÖYLEDİR, çünkü iktisadi kriz, hayat tarzı kaygısı ve Kürt kimlik talebi gibi dün sıraladığım faktörlerin ötesinde, iktidar partisinin 29 Mart’ta oy yitirmesi, "görünmezlik" arzeden diğer bir hayati nedenden kaynaklandı. Muhtemelen de belirleyicilik taşıdı.
Bunu da, AKP’nin son oylamaya "mağdur" kimliğiyle girmemiş olması oluşturdu.
Oysa aynı AKP 2002 seçimlerine yasaklı bir Recep Tayyip Erdoğan’la katılmıştı. 2007 seçimleri arifesinde ise "e-muhtıra"yla milli iradeye çomak sokulmak istenmişti.
Fakat tüm bunlar tam tersi bir sonuç yarattı.
Mağduru sahiplenmek erdemiyle donanmış bir halk, illá o parti yandaşı olmasa bile, demokrasi terbiyesine saygı duyduğu içindir ki zorbaya pabuç bırakmadı ve AKP’ye yöneldi.
Ve aynı senaryolar yine tekrarlansaydı, aynı AKP şimdi belki de yüzde elliyi aşacaktı.
* * *
HALBUKİ, bin şükür, 29 Mart oylaması öncesinde hiç de zehirli hava solumadık.
Klasik siyaset demagojileri bir yana, yerel seçimler sıradanatmosferde gerçekleşti.
Bırakın halkı hakir görenlerin yeni bir herzeye yeltenmesini, aksine, Cumhuriyet tarihinin en önemli soruşturmasını oluşturan "Ergenekon" sayesinde onların ipliği, şimdiye dek hiç olmadığı ölçüde pazara döküldü. Takke düştü ve kel sırıttı.
Üstelik, "mağdur" kimliğinden yine yararlanabilmek ne kelime, aksine, çoğulculukla "çoğunlukçuluk"u karıştırdığına dair vahim sinyaller veren ve ciddi bir iktidar sarhoşluğuna kapılan Başbakan’ın kavgacı ve polemist uslûbu; artı, o iktidarın nimetlerinden yararlanıyor olmak konumu, kendisinin ve partisinin bu defa "adil terazide" tartılması için ortam yarattı.
Yani, ülke son seçimlere kimsenin dışarıdan çomak sokmaya cesaret dahi edemediği normalbirçerçevede gittiği içindir ki, böyle bir gelişme sandık tercihlerini de "normal" kıldı.
Ve, tabii ki onlar gibi dev bir bozguna uğramadı ama, yukarıdaki militaro-otoritarist güçlerden sonra, aldığı "ihtar" itibariyle AKP, 29 Mart’ta kaybeden ikinci siyasi kurum oldu.
Son kaybeden tarafı ise, "türban açılımı"yla kısmen daha geniş kitleleri kucaklamış bir CHP bünyesinde artık mevzi yitiren ve halkı "cahil" görenlerle uzlaşan ideoloji oluşturdu.
* * *
BÜTÜN bunlar sonsuz umut vericidir. Bütün bunlar "normal Türkiye"nin müjdesidir.
Çünkü, yukarıdaki ideolojik, siyasi ve kurumsal yenilgiler, "demokrasi rüştü"nü çoktan ispatlamış a-k-ı-l-l-ı ve o-l-g-u-n bir halkın kazanmış olduğu sağduyu zaferleridir!
Yeter ki o halkı hakir görenler gölge yapmasın, işte 29 Mart ispatı, aynı halk çoğulculuğun da, laikliğin de üstüne titreyecek kadar bilgin ve bilgedir!