DEMEK ki, "Ergenekon" iddianamesinde adı geçen darbeci generallerin kendi ulusunu aşağılayarak öne sürdüğü gibi, halk "cahil" (!) falan değilmiş.
Demek ki, yine onların buyurduğu gibi, Türkiye’nin "bir yirmi beş yıl daha asker vesayeti altında yaşaması" gerekmiyormuş.
Nitekim, önceki günkü yerel seçimler bunun tam tersini bir defa daha ispatladı.
***
ÖYLE, zira o olgun halk son derece akıllı ve cingöz olduğu içindir ki, sağduyusuyla donandığı "demokratik refleksi" aynı oylamada tüm açıklığıyla tekrar ortaya koydu.
Bir rejim olarak çoğulcululukla, bir iktidar olarak "çoğunlukçuluk" arasındaki farkı çok iyi bildiğini yeniden gözler önüne serdi. Tercihini de birinciden yana yaptı.
Çünkü, seçimdeki ana noktayı, AKP’nin iniş trendinde bir skor elde etmesi oluşturdu.
***
AMA şüphesiz, hem o yerel niteliği, hem de iktidar yıpranmasını hesaba katarak, Başbakan Erdoğan’ın partisindeki kısmi inişi bir dereceye kadar izafileştirmek mümkündür.
Zira doğru, çoğu demokraside olduğu gibi Türkiye’de de, meclis seçimlerini izleyen mahalli oylamalarda iktidar kurumlarının nispi bir gerileme göstermesi genel kural addedilir.
Ancak bu iki faktör de, AKP’deki ciddi oran düşüşünü açıklamaya yetmiyor.
Hele hele, Davos’taki "one minute" çıkışının "sandık getirisi"ne dönüşeceği öngörülürken bunun gerçekleşmemiş olması, sebebi başka yerlerde aramamızı zorunlu kılıyor.
Dolayısıyla da, yukarıdaki olguyu diğer iki unsurla tamamlamak gerekiyor.
***
BUNLARDAN birincisi, geniş kitlelerin omuzlarında hissettiği ekonomik krizdir.
Öyle anlaşılıyor ki, "teğet geçecek" açıklamasıyla Başbakan’ın durumu küçümsemesi, en azından hafife alması, iktisadi buhranın ağırlığını yaşayan yığınların tepkisini çekmiştir.
Bundan ötürü de bir bölüm seçmen ampul amblemli kurumdan uzaklaşmıştır.
Ve, henüz kesin veriler elimizde yoksa bile, sosyolojik dağılım, bu "küskünler"in CHP’den ziyade SP’ye ve kısmen de MHP’ye yöneldiğinin sinyallerini yansıtmaktadır.
***
AKP gerilemesindeki diğer unsur ise "hayat tarzı"na ilişkin kaygılarda aranmalıdır.
Zaten de tam burada, yukarıdaki CHP devreye girmektedir.
Zira, İstanbul’daki "Kılıçdaroğlu fırtınası" bir yana, kıyı şeridinde ilerleyen Baykal’ın partisi topladığı oyları esas olarak, CHP’nin bir "laik kale" olarak algılanışına medyûndur.
Başka bir deyişle, altı oklu kurum yarattığı cazibeden dolayı değil, seçmenin başta sözünü ettiğim "demokratik refleks"i rasyonalize etmek; yani mümkün mertebe bloklaştırmak azminden ötürü kısmi bir başarı sağlamıştır.
Bu gelişme ise hem sonsuz mantıki düşünen halkın darbeci generallerin sandığı gibi "cahil" (!) olmadığını ortaya koymuştur; hem de AKP’nin "hayat tarzı" konusunda çok daha duyarlı davranması gerektiğine dair bir uyarı, hatta bir "ihtar" niteliğini taşımıştır.
***
ÖTE yandan, Kürt etnisiteden insanlarımızın yaşadığı illerde DTP’nin büyük başarı elde etmesi, pazar günkü yerel seçimlerin diğer odak noktasını oluşturmuştur.
Bu, AKP tarafından gerçekleştirilen "Kürt açılımı"nın yeterli olamadığını ortaya koyduğu gibi, çetrefil soruna daha akılcı bir şekilde yaklaşmak gerektiğini tekrar ispatlamıştır.
Yani, asla ve asla "cahil" (!) olmayan Türkiye halkının yukarıdaki "demokratik refleksi", Türk ve Kürt, bütün yurttaşlar açısından geçerlilik taşımıştır.
Evet evet, tüm partilerin yandaşları dahil, 2009 yerel seçimlerindeki ortak zaferi, çoğulcu demokrasiye ve laik cumhuriyete inanan o-l-g-u-n ve a-k-ı-l-l-ı bir halk kazanmıştır.