Lefkoşa TOPLUMSAL psikolojide "ensüler ruhiyat" diye bir deyim vardır.
Frenk kökenli ilk kelime burada, herhangi bir adada yaşayan sakinleri tanımlar.
İfadenin bütünü ise etrafı denizlerle çevrili o ada insanlarına özgü hal ve oluş tarzını çağrıştırır. Onlara has bir algılama şeklini ve dışavurum uslûbunu ima etmek için kullanılır.
Yani, "ensüler ruhiyat" dediğimiz takdirde, adalıların gerek pratik hayatta, gerekse düşünce sistematiğinde kıta halklarıyla mevcut olan farklılığının altını çizmiş oluruz.
Çünkü, söz konusu adalar satıhta ister küçük, ister büyük; coğrafyada ister yakın, ister uzak; yerleşimde ise ister eski, ister yeni olsunlar, kısmen tecrit durumlarından dolayı, oralar ahalisi giderek anakara insanlarından ayrışır. Göreceli bir kopukluk doğar.
Bir anlamda, aradaki su ve mendirek onları "orijinal" kılar.
***
MALÛM, bunun en bildik örneği de Büyük Britanya’yla özdeşleşir.
Üçlü elektrik fişi kullanmaktan sağdan vasıta direksiyonu tutmaya; daha önemlisi, soğukkanlılık ve kara mizah gibi "britiş" karakterler yansıtmaya, İngilizlerin o dillere destan "orijinallik"i (!) yukarıdaki "ensüler ruhiyat"ın tá kendisini oluşturur.
Aynı şey Japonya için de, Formoza için de, Seylan için de, ne bileyim ben, Zanzibar için de geçerlilik taşır.
Háttá, bütün milliyetçiliğine rağmen Yunanistan’a hem biraz tepeden bakan, hem de her fırsattakıta Helenleriyle olan farklılığının altını çizen Giritliler dahi bu kategoriye girerler.
Háttá ve háttá, eğer Sait Faik’inBurgaz hikáyelerini alıcı gözle okur veya Heybeli yahut Kınalı’da yaz-kış ikámet eden tek tük sakinleri dikkatlice incelerseniz, şu burnumuzun dibindeki Prens Adaları insanlarında bile yine belirli bir "ensülerlik" sezinleyeceksinizdir.
Ve tabii ki, Kıbrıs ve Kıbrıslılar için de aynı şey geçerlilik taşır. Haydi haydi taşır.
En büyük Akdeniz adasının Türkleri de, Rumları da anakaralarının; dolayısıyla anavatanlarının insanlarından farklı bir hayat pratiği ve ruh haliyle donanmışlardır.
Zaten en sıradan gözlemcinin bile bunu şıppadak saptaması işten bile değildir.
***
NİTEKİM, Cuma akşamı daha Ercan Havaalanı’na indiğimde bunu tekrar saptadım.
Hayır hayır, diğer "ensüler ülke" İngiltere’den miras o üçlü prizleri, o sağ direksiyonları, o otomobil plakalarını kastetmiyorum. Bunlar ancak ayrıntı oluşturabilirler.
Ben her şeyden önce insan faktöründen söz ediyorum.
Çünkü, kıyı Akdenizi’ne özgü geleneksel rahatlık, yumuşaklık, munislik zaten bir yana, tam seçim arifesindeki bir KKTC’de hüküm süren ve istisnasız bütün partileri ve onların yandaşlarını kapsayan demokrasi atmosferi; dolayısıyla, aslında o insanların benliğine kök salmış olan bir "hoşgörü kültürü", hiç şüphesiz ki Kıbrıs Türklerini anavatandaki soydaşlarından ayrıştıran en temel özelliği oluşturuyor.
Hele hele, "Ergenekon"un Ada ayağına ilişkin iddiaların henüz iki gün önce ortaya döküldüğü göz önüne alınırsa, yukarıdaki "sukûnet" (!) biz "kıtalılar"ı daha da yadırgatıyor.
***
AMA dikkat, "sukûnet" derken kampanyanın ruhsuz geçtiğini çağrıştırmıyorum.
Tam tersine, şu aşamada önde gittiği varsayılan ve muhalefet kurumunu oluşturan UBP başta, KKTC partileri yoğun bir seçim propagandası sürdürüyorlar.
Fakat, Mersin’le Girne arasındaki kırk deniz mili mesafe Kıbrıs Türklerini "ensüler ruhiyat"ladonattığı içindir ki, onlar o yoğunluğu bizden çok daha farklı biçimde yaşıyorlar ve yukarıdaki "hoşgörü kültürü"nde de Türkiye Türklerini fersah fersah geride bırakıyorlar.
Ancak aynı "ensüler ruhiyat"ta madalyonun bir de öteki yüzü var ki, bunu Ada’daki son siyasi durum ve gelişmeler çerçevesinde yarın ele alacağım.