ÇOCUKLARIMIZA ve torunlarımıza müjdeler, müjdeler ve yine müjdeler olsun ki, onlara Kıbrıs diye bir sorunu töhmet mirası olarak bırakmayacağız.
Mezardaki kemiklerimiz beddualarla sızlamayacak.
Tersine, kimimiz 'El Fatiha'lı, 'kimimiz İsa Mesih'li hayır duası alacağız.
Çünkü, işte şükürler olsun, Türk ve Rum; Yunanistanlı ve Türkiyeli üç kuşağın hayatını zehir etmiş olan o bitmez tükenmez başağrısı artık dindi, diniyor, dinecek.
Çözüm artık kaçınılmazdır. Daha ötesi, imani anlamda 'mu-kad-der'dir.
Ya herru, ya merru, Akdeniz adası bir barış ve kardeşlik sathına dönüşecektir.
Çocuklar ve torunlar; geleceğin 'Memo'ları ve 'Yani'leri, sizlere bin müjde!
* * *
KABUL, mutlaklıktan kaçındığım için yüzde yüz deyimini kullanmayayım.
Ama, hedefe yüzde doksan dokuz virgül doksan dokuz varıldığı da kesindir.
Ve yine kabul, tabii ki bundan sonrası 'fasa fiso' olmayacaktır.
Ancak, istediği kadar çekişmeli geçsin, herkesin bildiği gibi, 'Annan Planı' temelinde pazarlığa oturmak zaten nihai çözümü kabullenmek anlamına gelmektedir.
Dolayısıyla, bundan böyle kimse 'oyun bozanlık' yapamaz!
Ne Denktaş - Papadopulos, ne de Ankara ve Atina cesaret ve cüret edebilir.
Cesaret edeni tarih affetmez. Cüret edeni ise çocuk ve torunlarımız affetmez.
Zaten uluslararası dinamikler ve Türki - Yunani konjonktür de izin vermez.
* * *
BURADA en önce, başta Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül, böyle bir 'hayati viraj'ı dönmemizde kesin rol oynayan AKP hükümetine şükran borçluyuz.
Hemen sonra da, sergiledikleri kararlılık ve dirayetten ötürü minnet borçluyuz.
Bence epey geç ve bocalamalı oldu ama artık bunu tartışmanın alemi yok.
Önemli olan, 'ik-ti-dar'ın eninde sonunda elini taşın altına sokmak cesaretini ve de bilhassa, sözünü 'ge-çi-re-bil-mek' becerisini göstermesidir.
Çünkü, kendisini 'onore etmek' (!) için şimdi kasten 'hadi ağam, sen daima en büyüksün' kabilinden Rauf Denktaş'ın sırtının sıvazlanmasına bakmayın...
Bursa'daki sağır sultan bile biliyor ki aynı Denktaş BM'ye metazori gitti.
'Yol haritası' ise Ankara'da eline verilen 'mecburi istikamet' tabelası oldu.
Bunları sonsuz önemli iki başarı olarak görmek gerekmektedir.
* * *
BİRİNCİ başarı taktiktir, zira Rum tarafını hem zorlayan, hem de masadan kaçmasını önleyen 'harita' Türkiye Cumhuriyeti hariciyesinin imzasını taşımaktadır
Fakat dikkat, bu defa o 'hariciye'nin sınırını Denktaş ve 'statüko'nun sittin senedir hükümetlerden 'özerk' olarak yönlendirdiği ebedi 'Kıbrıs masası' çizmedi.
BM müjdesi siyasi otoriteden direktif alan 'normatif' bir dışişlerine ait oldu.
Demek Denktaş, kasten şişirildiği gibi bir 'diplomasi dehası' falan değilmiş.
Tersine, yukarıdaki 'statüko diplomasisi'ni basında temsil eden 'nasyonal cumhuriyetçi' emekli elçinin daha dün 'New York'a gidersek mahv-ı perişan oluruz' mavalını okumasına rağmen şimdi aniden 'çevir kaz yanmasın' satırlar döşenmek zorunda kalması bile, o 'statüko diplomasisi'nin ve Ada Türk cemaati liderinin çözümü ve ülkemizi bugüne dek ne denli oyaladığını sergilemeye yetiyor.
Zaten, çocuklarımıza ve torunlarımıza Kıbrıs töhmetli bir miras bırakmayacak olmamızı sağlayan AKP hükümetinin esas başarısı, onun söz konusu 'statüko'yu sırf taktik - diplomatik açıdan değil stratejik - politik açıdan da geriletmesi oluşturuyor.