CUMARTESİ, kestirme olsun diye Galatasaray’dan Turnacıbaşı’na saptım ve Ağahamamı’na iniyorum ki, Yunan Konsolosluğu’nun önü vızır vızır Çevik Kuvvet kaynıyor.
Sevincimden uçacaktım. Doğrusu, bir polislerin boynuna sarılmadığım kaldı!
Öyle, çünkü, eh aktüaliteyi az - çok takip ediyorum. Dolayısıyla, güvenlik birimlerinin bu defa oraya herhangi bir "kahrolsun palikarya" veya "Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacaktır" nümayişi engellemek amacıyla konuşlandırılmadığını tabii ki anladım.
Aksine, belli ki ekipler Konsolosluk önüne, bizim anarşistlerin yahut "protest" eğilim taşıyan diğer gençlerin, Helen yaşıtlarıyla dayanışma gösterisini önlemek için yerleştirilmişler.
Ve, açıklamasına sonra geleceğim, bundan daha büyük bir mutluluk düşünülebilir mi?
***
ASLINA bakarsanız, böyle bir rüzgarın esmekte olduğunu salı günü sezinledimdi.
Zira sağda solda, üzerinde Atina polisi tarafından öldürülen Aleksis Grigopulos’un siyah - beyaz kontrastlı bir fotoğrafı bulunan ve üzerinde hiçbir örgüt imzası olmadan sadece, "Kardeşimsin Alexis" ibaresinin yazılı olduğu küçük afişlere rastlamaya başladım.
Şüphesiz ben kendi hesabıma, o "Alexis" yerine, sedásı bize çok daha yakın olan ve genç afişçilerin tanımadığı bir İstanbul kültürüyle bütünleşen "Aleko" kısaltmasını yeğlerdim.
Ama olsun, kadı kızında kusur arayacak kadar müşkülpesent davranmayacağım.
***
DAVRANMAYACAĞIM, çünkü böyle bir haykırışın varlığı; onun tasarlanmış ve yapıştırılmış olması dahi, en az Yunan Başkonsolosluğu önündeki polisler kadar hoşuma gitti.
Üstelik, dosya kağıdı boyutundaki beyannámenin o siyah - beyaz sadeliği, asilik yıllarımdaki teksir veya serigraf afişlerini hatırlattığı için beni daha da çok mest etti.
Ancak, bu zahiri görünüme aldanmadım. Zira belli, portre ya internetten "indirilmiş", ya da gazetelerin birindeki fotoğraftan önce "skan", sonra "print" edilmiş.
Eskisi gibi, stensile zar zor kazındıktan sonra, kola kuvvet, merdane döndürülmemiş.
Fareyi tıkla, klavyeye dokun, düğmeye bas ve işte, "kardeşimsin Alexis"!
***
AMA evet "Alexis" veya benim tercihimle "Aleko", tabii ki kardeşimsin!
Hayır, bunu söylerken, ne Yunanistan’daki olaylar hakkında kesin hükme vardığımı, ne de asilerin yanında saf tuttuğumu beyan ve ilan ediyorum.
Derinlemesine bir tahlil yaparak, nihayetinde böyle bir sonuca ulaşmadım.
"Kardeşimsin Aleko" derken benim esas vurgulamak istediğim noktayı, Türkiye’nin bugün yakalamış olduğu evrensel modernizm düzeyi ve refah toplumu seviyesi oluşturuyor.
***
ÖYLE, çünkü Yunan Konsolosluğu’nun şoven gösterilere karşı değil, Helen yaşıtlarıyla dayanışma içinde olan Türkiyeli protestoculara karşı korunması dahi, başlı başına bir "evrensellik beyannamesi" oluşturuyor. Artı, belirli bir ekonomik zenginliği yansıtıyor.
İnternet indirmeli fotoğraflarla İstanbul sokaklarına yapıştırılan "kardeşimsin Alexis" afişleri; Ege’nin iki kıyısı arasında süregiden "blog" trafiği; "sms" mesajlarıyla cep telefonlarına gönderilen nümayiş çağrıları, bunlar az buz şeyler mi? Es geçilebilirler mi?
Türkiye toplumunun ne denli evrenselleştiğini ispatlayan belgeleri sunmuyorlar mı?
Aslında "refah ülkeleri"ne özgü yenitür bir "muhalif söylem"iyansıtmıyorlar mı?
Ve buna "marjinal" diye burun kıvırmak, dönüşümü kavrayamamak anlamına geliyor.
Zira aksine, o "muhalif söylem"inbileburaya ulaşması o "marjinal"i sıradan kılıyor.
Sivil değerlerin genelleşmekte ve iktisadi tabanın genişlemekte olduğunu müjdeliyor.
Evet, "kardeşimsin Aleko", çünkü kozmosu ve kaosu; hayatı ve ölümü; anarşisti ve polisiyle, bizim de ortak olduğumuz yeni modernitenin, heyhat, pisipisine düşmüş çocuğusun.