NÁÇİZ kulunuz bir "Patrik" hazretleriyle lokma yemek şerefine epey nail olmuştur.
Meşhur "Türk Ortodoks Patrikhanesi"nin "ruháni lideri"nden (!) söz ediyorum.
Hani şu "ulusalcı - kuvvacı""Ergenekon Çetesi"nin kendisine karargáh seçtiği ve sözcüsünün de aynı çeteye üyelikten tutuklandığı "dini" (!) kurum var ya, işte onu kastettim.
* * *
EFENDİM, çünkü çocukluk ve ergenlik çağında babam Tophane’deki matbaaya beni de götürdüğünde, öğle yemeklerini Necatibey Caddesi’ndeki esnaf lokantasında yerdik.
Turgut Erenerol, yani Papa 1. Eftim ünvanlı pederinin vefatından sonra 2. Eftim sıfatıyla "istavroz hanedanı"nı devralan "devletlû" da aynı yere uğrardı. Benim pederimle de semt ahbaplığı olduğu için, yer bulamadığı takdirde bizim masamıza tenezzül buyururdu.
Ancaak, eğer lokantaya babamın mal sahibi İlya Dayı’yla beraber gitmişsek, yandık!
Derhal öyle soğuk bir rüzgar eserdi ki, pilav üstü döner ve hoşafın yağı buz keserdi.
Zira, inandığı Mesih’in mağfireti üzerinde olsun, dili Türk dini Ortodoks bir Karamanlı olan İlya Dayı, aynı aidiyeti taşımasına rağmen Eftim familyasından zerre kadar hazzetmezdi.
Háttá, aynı lokantada bir başımıza olduğumuzda ve "Papa" (!) hazretleri de tesadüfen camekánın önünden geçtiğinde, "han - hamam kirası toplamaya gidiyor" diye söylenirdi.
"Hıristiyanın káfiri" diye ekledikten sonra da Konya ağzıyla sunturlu küfür basardı.
* * *
EVET evet, ismi var cismi yok, şu "Türk Ortodoks Patrikhanesi", sonradan Zeki Erenerol adını alan Pavlos Karahisaridis’e bir "resmi" Kiliseyaratmak için kurdultuldu.
Ama mayasıasla tutmadı. Marjinal bile değil, cim karnında mikroskopik nokta oldu.
Bırakın tüm Ortodoksları kucaklamayı, temsili iddiasında olduğu ve Mübadele’yle öz be öz vatanlarını terketmeye zorlanan Karamanlıların son kalanları tarafından dahi reddedildi.
Çünkü, ne episkopası, ne ruhbanı, ne iláhiyatçısı, bilhassa da ne cemaati ve dindarı olan bu yapay "imáni" kuruma, devlet tarafından tek bir misyon tevdii ve tebliğ edildi.
* * *
O da şu oldu ki, Rum ve Karamanlıların yegáne ruháni organını oluşturan ve tamamen b-i-z ve b-i-z-i-m olan Fener Patrikhanesi’ne karşı içeriden "koç başı" görevi üstlenmek!
Yani, "resmiyet"in kollaması altında, Bizans ve Osmanlı mirasınızı "kemirmek".
Ve tabii artı, dünkü "Hürriyet" haberinde Ayda Kayar ve Mustafa Kınalı’nın ortaya koyduğu; İlya Dayı’nın da "han hamam kirası toplamaya gidiyor" sözüyle çağrıştırdığı gibi, Rum kilise ve vakıflarının mal ve mülkünü mümkün mertebe "tırtıklamak".
Zaten durum öylesine göz çıkartırdı ki, parantez içinde şu anektodu da ekleyeyim.
Çocukluğumda ve yetişkinliğimde büyükler iskambil oynarken, yukarıdaki garábeti kastederek, masaya papaz attıklarında "al sana bir Papa Eftim" diye işi alaya vururlardı.
* * *
İMDİ, tüm bunları yanyana koyun ve sonra, daha ilk andan itibaren kendi dindaşlarına karşı "içeriden koç başı" olmuş bir "imáni" (!) kurumla; yine içeriden "ulusalcı-kuvvacı" plan tertipleyen "Ergenekon Çetesi" arasında ne tür yakınlıklar olabileceğini siz sorgulayın.
Meselá, Patrikhane’nin sanık sözcüsü Sevgi Erenol’un "ordu göreve" ve "Kürt malı alma" provokatörü "Türk Solu" dergisine yazar olması; aynı derginin de yine "Ergenekon" sanığı Kemal Kerinçsiz’i "yılın Gandi’si" diye taçlandırması hakkında şöyle bir düşünün.
"Maocu-ulusalcı" İP’in diğer sanık Veli Küçük’ü sahiplenmesi hakkında da düşünün.
Tabii ayrıca, söz konusu "Ergenekon Çetesi"nin niçin ruhbanı, dindarı ve cemaati olmayan, ama Kınalı ve Kayar’ın haberi ve İlya Dayı’nın deyimiyle çook "hanı hamamı" olan "Türk Ortodoks Patrikhanesi"ni "karargáh-ı umûmi" seçtiğini bir kurcalayıverin.
Ah "Türklük" ve ah "Ortodoksluk", sizlerin kutsal ittifakı meğer nelere kádirmiş!