Paylaş
Malum, hem ‘öteki’ne karşı duydukları derin korkudan; hem de kendilerine olan vahim güvensizlikten dolayı sabah akşam ‘bölünmek’ (!) kabusu gören ve hala seksen yıl öncesinin ‘Sevr kompleksi’yle titreyen ‘nasyonal cumhuriyetçi’lerimiz iddia ediyorlar ki, Batı Türkiye üzerindeki ‘menfur emellerinin’ (!) ötesinde, Yugoslavya'nın parçalanmasını da perde arkasından tezgahlamıştır.
Fesüphanallah ! Güler misin, ağlar mısın ?
İstediğiniz kadar kronolojik olayları sıralayarak bunun böyle olmadığını ve tam tersine, ABD'nin ve AB'nin Balkan'daki süreci durdurabilmek için büyük çaba harcadığını ‘a’ artı ‘b’ ispatlayın, hazretlerin kafası bir defa durmuş, kimisi cehaletinden, kimisi de kötü niyetinden Nuh deyip peygamber demiyorlar.
Varsa ‘kalleş’ (!) Batı'nın ‘hain bölücülüğü’ (!), yoksa müteveffa Yugoslavya'nın ‘kurban koyunluğu’...
* * *
‘SEVR kompleksi’nden muzdarip ‘nasyonal cumhuriyetçi’lerimizin muhtemelen yeniden yüksek sesle gevelemeye başlayacakları lafı ağızlarına tıkamak için bu defa işi sağlam kazığa bağlamak istiyorum ve lütfen yazın, bugün 6 Şubat 2001.
Bir ihtimal, gelecek senenin 6 Şubat'ında rahmetli Yugoslavya Federasyonu biraz daha küçülmüş olacak. Çünkü, Karadağ da Sırbistan'dan ayrılacak !
Podgorica başkentli mikroskopik cumhuriyetin lideri Milo Djukanovic Nisan seçimlerinden sonra düzenlenecek referandumda Belgrad'la boşanılması konusunun halkoyuna sunulacağını duyurdu. Sondajlara göre de izdivacın sonu gözüküyor...
Ancaak...
* * *
ANCAĞI şu ki, Batı tıpkı doksanlı yılların başında Slovenya, Hırvatistan, Makedonya ve Bosna için olduğu gibi, Karadağ'ın da bağımsızlığını istemiyor.
Podgorica'ya, ‘sakın ha, bak ben Kosova’nın bile Belgrad'dan kopmasını reddediyorum. Senin etin ne, budun ne, başıma dert açma' diye ‘fırça çekiyor’.
Zaten Djukanovic de ‘Le Monde’ye yana yakıla, ‘bölünmeyi kışkırtırım kaygısıyla uluslararası camia bizi muhatap almıyor’ diye şikayette bulunuyor.
Ama ben şimdiden söyleyeyim, tıpkı ötekiler gibi, iş olacağına varır !
Karabağlılar, Sırbistan'la beraberliği sürdürdükleri müddetçe Avrupa'yla bütünleşmenin çok geçikeceğine hükmeder ve ne olursa olsun ayrılık derlerse, Batı bir müddet sonra bu ‘de facto’ durumu tanımak zorunda kalır.
Veya, ‘uluslarası camia’ (!) hem sopa, hem havuç sallayarak öylesine yeni bir siyaset geliştirir ki, Podgorica'nın Belgrad'dan boşanması suya düşer.
Peki, hani nerede bizim ‘Sevr şizofrenleri’me mahsus ‘Batı bölücülüğü’ ?
* * *
YOK tabii ! Hiçbir zaman da olmadı... Olamaz da...
Çünkü, kendinizi onların yerine koyarak düşünün, tek bir Yugoslavya'yı mı AB'ye almak evladır; yoksa, her birinden ayrı ses çıkan ve Topluluk'un zaten karışık işlerini tam Arap saçına dönüşterecek farklı Balkan üniteleri mi ?
Statükoda yer sahibi ve istikrar içindeki başkentlerle ilişki sürdürmek mi daha kolaydır, yoksa tekmili ayrı barut fıçısı yapay ‘devletçiklerle’ mi?
Refah ekonomisine sahip ülkelerle mi ticaret yapmak daha karlıdır, yoksa tek girdisini AB'ye kaçak sigara sokmaktan kazanan ve bu yüzden Avrupa'da da büyük zarara yol açan, savaş ekonomisinden sıyrılamamış ‘ülkeciklerle’ mi ?
Huzursuz coğrafya nedeniyle kendi kışla harcamalarını arttırmak mı daha iyidir, yoksa böylesine ölü harcamaları rantabl sektörlere şırıngalamak mı?
Ve de, ilgisiz bir Balkan'a gönderilmiş askerlerin ölüm rizikosundan dolayı diken üstünde oturmak mı rahattır, yoksa barış içinde keyif çatmak mı ?
‘Sevr kompleksi’nden muzdarip bizim ‘nasyonal cumhuriyetçi’ler şizofrenik takıntılarını psikiyatr kanapesinde tedaviye yanaşmadıkları müddetçe, ben yukarıdaki soruların doğru cevabını vermişim ne yazar, vermemişim ne yazar...
Paylaş