Paylaş
‘Kan hukuku’ en ilkel, hatta en vahşi cinsten bir Ortaçağ kalıntısıdır.Bırakın yeni Avrupa'ya ütopya oluşturan ve ‘süpra nasyonal’ denilen ulus ötesi post modern devleti, insanların yurttaşlık hakkını hücrelerdeki genetik formüle bağlayan bu ırkçı yaklaşımın modern ulus devlette de yeri yoktur. Fransız Devrimi ‘anayasal vatandaşlık’ kavramını evrensel kılmıştır.
Ne var ki Federal Almanya hala buna direnmektedir. Milli birliğini çok geç gerçekleştirmiş olan ülkede Cermen kabilelerin ‘kan hukuku’ hüküm sürmektedir.
‘Lorelei’ efsanelerinin ve Wagner operalarının hortlakları dolaşmaktadır.
Ve yazık ki, Alman ahali böylesine ilkel ve böylesine vahşi bir aşiret geleneğinden vazgeçmeye niyetli olmadığı izlenimini vermeye devam etmektedir.
Son örneği de pazar günü gerçekleşen Hessen eyalet seçimleridir...
* * *
BU eyalet seçimlerinin tartışılmaz galibi Sosyal Hristiyan Parti CDU oldu.
Frankfurt'ta çoğunluk oluşturan SPD - Yeşil koalisyonunun devrilmesi ise merkezi hükümetteki aynı koalisyonun Parlamento'ya sunduğu ve yabancılara nihayet vatandaşlık hakkı tanıyan yeni yurttaşlık tasarısından kaynaklandı.
‘Sağ’ refleksleri ırkçılık çağrıştıran Hristiyan lider Wolfgang Schauble'nin dümen suyuna girerek oylama öncesinde tasarıya karşı kampanya düzenleyen CDU bir bölüm sosyal demokrat seçmeni de cezbetti. Sonunda parsayı topladı.
Dolayısıyla, Bonn'daki iktidar zaferinden daha yüz gün sonra Schröder'ün Hessen'de uğradığı bu beklenmedik yenilgi hem SPD'nin Eyalet Meclisi'ndeki çoğunluğunu tırpanladığından, hem de kanununa karşı çıkanların geniş bir kesimi kapsadığını ispatladığından, yasanın bugünkü şekliyle Federal Meclis'ten geçmesi tehlikeye girdi. Etekleri tutuşan hükümet alttan almaya başladı.
Heyhat ki heyhat, Almanlar Ortaçağ Cermen kabilelerinin ilkel ve vahşi ‘kan hukuku’ndan öyle kolay vazgeçmeyeceklerini bir defa daha ortaya koydu.
* * *
KENDİMİZİ kandırmaya çalışmanın alemi yok, uluorta söylenmese de yeni vatandaşlık kanununa karşı gelişen yoğun muhalefetin esas nedenini Almanya'da yaşayan ve yabancılar arasında çoğunluk teşkil eden Türkler oluşturdu.
Genetik formüle göre yurttaşlık hakkı bahşeden korkunç anlayış, velev ki Mainz banliyösünde doğmuş ve Berlin duvarında boy atmış olsunlar, hiç şüphesiz bu formülü hem Ren yerlisi ‘ari ırk’ mensuplarından, hem de Münih'teki bir Polonyalı işçiden ya da Düsseldorf'taki bir Hırvat hizmetçiden farklılık arzeden ‘gurbetçi’ Türklere Federal Cumhuriyet vatandaşlığını çok gördü.
Otuz küsur yıldır süren ‘misafirlik’ artık nasıl bir misafirlikse, Hessen seçimleri sonuçları bizlerin Federal Cumhuriyet'te en fazla ‘gastarbeiter’ türü ebedi ‘misafirler’ olarak kalmamız istendiğini ortaya koydu.
* * *
ANCAK, Almanların ‘kan hukuku’ ilkelliğini hiç bir şekilde affettirmeyecek olsa dahi bir de madalyanın öteki yüzü mevcut. Bu veçhe de asla es geçilemez.
Otuz küsur yıldır Federal ülkede yaşamasına rağmen müthiş bir korunma mekanizmasıyla otuz küsur yıl önceki köy değerlerine yapışan ve bozkırda bırakılmış aynı köyün bugünkü dinamiğine dahi kendini tamamen kapatıp Hamburg'un veya Köln'ün ortasında mikrokozmos gettolar oluşturan bir ‘gurbetçi’ gerçeği daha var ki, bu gerçek, hangi lugatle tanımlanırsa tanımlansın son tahlilde bir ‘kader ve ruh birliği’ gerektiren yurttaşlık kavramına çok uzak !
O kesim her ulus devletin vatandaşlarında arayacağı asgari şartları yerine getirmediği gibi yukarıdaki korunma mekanizması nedeniyle bunları reddediyor.
Belirli bir uyum - entegrasyona dahi direnen ‘gurbetçi hukuku’ aşağılayıcı bir özümseme - asimilasyon talep eden ‘kan hukuku’yla haydi haydi zıtlaşıyor.
Dolayısıyla, Almanya'nın ilkel ve vahşi ‘kan hukuku’nu aşabilmesi biraz da bizim ‘gurbetçiler’in ‘yurttaş hukuku’nu özümsemesinden geçiyor.
Paylaş