Kale arkası

BAZILARI, "futbol kitlelerin afyonudur" buyuruyor. Aman öyle olsun ve kalsın!

Çünkü, o futbol sayesindedir ki Türkiye bugün AB’ye dünkünden çok daha yakındır!

Çok daha içiçe geçmiştir; çok daha sarmaş dolaş olmuştur ve çok daha eklemleşmiştir.

Yani, Fatih Terim’li Milli Takım’ımızın "Euro 2008"de sergilediği mükemmel performans söz konusu Avrupa kitlelerini fet-het-miş-tir!

* * *

ÖYLE, zira yeşil sahadadan televizyon ekranlarına yansıyan görüntüler Ankara’nın bugüne dek gerçekleştirmiş olduğu tüm lobi faaliyetlerinden bin defa daha fazla etki yarattı.

Türkiye bütün tarihinin en dev, en kárlı ve geniş propagandasını gerçekleştirdi.

Meselá biliyor musunuz ki, AB içinde "anti Türk şampiyon" addedilen Fransa’da dahi Türkiye - Almanya maçı sırf bütün yılın ekran izleme rekorunu kırmakla kalmadı.

En önemlisi, o Fransız kitlelerin kalbi de genel olarak "Türkiye için çarptı".

Tıklım tıklım dolu kahvelerde şarap kadehleri Uğur’un attığı gol şerefine kalktı.

Rüştü’nün yediği gol için de ağlamaklı küfürler basıldı.

Zaten baştan beri "Osmanlının Dönüşü" temasını işleyen ve kendi milli takımlarının elenmesini "Avrupa’da saymadığımız Türkiye kaleye çoktan bayrak dikti" diye alaya alan Fransevi medya, tıpkı kamuoyu gibi, "anti" değil hep "pro Türk" bir tavır takındı.

Yani, "sıradan Fransız"ın ülkemize yönelik önyargıları ne lobi şirketlerinin reklam panolarıyla; ne kanaat önderlerinin "realpolitik" nutuklarıyla değişti.

Onları berhava eden şey, yine Fransız "futbolkeşler" tarafından artık "kırmızı şeytanlar" diye adlandırılan oyuncularımızın sergilediği performans oldu.

* * *

EN zıt kutupta yer aldığı için Paris başkentli ülkeyi kasten örnek verdim.

Aslında, üç aşağı - beş yukarı, durum bütün Yaşlı Kıta’da aynen tekrarlandı.

Yani, kendi milli takımları karşılaşmada yer almadığı takdirde, Türkiye’nin oynadığı her maçta, o "futbol afyonunu yutmuş" (!) Avrupalı kitlelerin gönlü bizim tarafa meyletti.

Sempatiler esas olarak rakiplere değil de, ay - yıldızlı forma sahiplerine yöneldi.

Falanca veya filanca bir ülkeye gidip ister "sokaktaki adam"la konuşun, isterseniz de her hangi bir gazete yahut televizyonu açın, "pro Türk" sempati bugün "göz çıkartıyor".

Refakatçimin kızı annesine telefon edip, Brüksel’deki kahvelerde Belçikalıların Türkiye kaybetti diye nasıl hüngür hüngür ağladığını anlatıyor.

Eh, bütün bir Avrupa’daki bu "Türk aşkı" da her halde gökten zembille düşmüyor.

* * *

TABİİ ki düşmüyor ve yukarıdaki yakınlık, sempati ve yandaşlık, Terim ve aslarının rasyonel, estetik ve matematik bir futbol sergilemiş olmasından kaynaklanıyor.

Yani, "Batılı" bir spor olan o futbolun Batılı kriterlerle oynanmış olmasında yatıyor.

Dolayısıyla da, briç kulübü bir AB’de pişti oynamak isteyen siyaset Türkiye’sinin tam tersine, kurala riayet ettiği için, Milli Takım Avrupalı kitleleri can-ı gönülden fethedebiliyor.

Artı, makyajından kukuletasına taraftarların hál ve oluş tarzı aynı Avrupalı kitlelere, Türklerin "gurbetçi gettolarında" tanıdıklarından farklı olabileceğini de ortaya koyuyor.

O halde?

* * *

O haldesi şu ki, Batı’nın Türklere karşı önyargı beslediği uydurmasyonu hava cıvadır!

Batı’nın önyargısı Türklere karşı değil, onun belirlediği kuralları çarpıtmaya karşıdır!

Nitekim de, işte "futbolkeş" kitlelerin Avrupa’sında şimdi "Türkofili" rüzgarı esiyor.

Ve, Fatih Terim ve aslarının yeşil sahada sergilediği kurallı oyunu siyaset sahasında da sergilerseniz, bu defa o Avrupalı kitleler tarafından AB stadyumunda baş tácı edilirsiniz.
Yazarın Tüm Yazıları