DÜN birincisini okudunuz bugün de devamınını göreceksiniz, ‘‘Hürriyet’’ dış haberler sayfası tam benim sütunun bitişiğinde ve ‘‘On soruda seçim’’ başlığıyla, Ömer Bilge'nin yazdığı ‘‘KKTC'de kim kimdir’’ türünden haber - şemayı yayınlıyor.
İzninizle, müdiremiz Ayşe Özek Karasu'yu yukarıdaki insiyatifinden dolayı burada alenen tebrik edeceğim.
Çünkü, sözümona işin ‘‘uzman’’ı (!) olması gereken bendeniz dahi ‘‘armut piş, ağzıma düş’’ misali, bu özetlemeden büyük feyz aldım, alıyorum, alacağım.
Açıkçası, kolayıma geldi, şimdi bir bakışta esas manzarayı yakalayabiliyorum.
* * *
ÖYLE, zira işte budu belli bir sahada ve en kabadayısı yüzkırk bin kişi oy kullanacak ama, doğrusu ipin ucunu hanidir kaçırdım.
Ada'nın kuzey kesimindeki parti sayısını; bunların siyasi ve toplumsal yapısını; her birinin çözüme ilişkin yaklaşımını aklımda tutamaz oldum.
Sanki sandığa, dünyada sadece Ankara'nın ‘‘KKTC’’ dediği o ‘‘nev-i şahsına münhasır’’ mikroskopik ‘‘devlet’’ numunesi sakinleri değil de, kocca bir halk gidiyor.
Mahalle muhtar meclisi seçimlerine tekabül eden bir oylama devasalaşıyor.
Neyse, ‘‘kim kimdir’’, şimdi ‘‘Hürriyet’’ dış haberlerinden hemen öğreniyorum.
* * *
ASLINA bakarsanız, kurak coğrafi koşulların aksine, siyasi açıdan Kuzey Kıbrıs'taki bu ‘‘mümbit toprağı’’ eleştirdiğim falan yok.
Tam tersine, Britanya geleneğinden mi köken buluyor; yoksa toplum psikolojisi lugatinde ‘‘ensüler ruhiyat’’ diye adlandırılan ve dünyadaki tüm ada halklarını diğer kıta insanlarından farklı kılan özel zihin sistematiğinden mi kaynaklanıyor orasını tam kestiremeyeceğim, yukarıdaki çoğulcu ve demokratik yelpaze gayet hoşuma gidiyor.
Tabii, bir dereceye kadar.
Ne mutlu ki, belki de bütün Türklük aleminde en çok Kıbrıslı soydaşlarımız Doğu Akdeniz'in o yakamozuyla pırıldamaktadır. Rengiyle yıkanmaktadır.
Fakat dedim ya, hoşuma gidiyor ama her şeyin de bir ölçüsü ve derecesi var.
Hele hele, kıtalıyım mıtalıyım da, sonunda işin ucu bana dokunuyorsa.
* * *
ÇÜNKÜ, işte hepimiz biliyoruz ki Pazar günü ‘‘KKTC’’de (!) yapılacak seçimler yüz kırk bin adalı Türkün değil, yetmiş milyon kıtalı Türkün de geleceğini ilgilendiriyor.
Dikkat, ‘‘kader’’ gibi büyük bir kelime kullanmadım. ‘‘Gelecek’’ sözcüğü yeter.
Zira, sanmıyor; en azından ümit ediyorum ki, ağzımdan yel alsın ama eğer Rauf Denktaş ve onun Ankara'daki ‘‘malum devlet’’ (!) destekli ‘‘uzlaşmazlık cephesi’’ kısmi bir ‘‘zafercik’’ (!) kazansa dahi, yuvarlak hesap ‘‘yetmişmilyonyüzkırkbin’’ kıtalı ve adalı Türkün ortak ‘‘kader’’ibu kadar bedavaya harcanamaz.
Bir toplum ütopyası, bir uygarlık projesi, bir refah perspektifi, özünde muhtar meclisi seçimlerine tekabül eden bir oylamayla Akdeniz'in karanlık diplerine atılamaz.
Bir hükümet, dün ‘‘ordu göreve’’ pankartı açan ve şu an ‘‘Denktaş'a destek imzası’’ toplayan, resmen ‘‘Saddamcı Atatürkçü’’ sıfatlı bedbahtlar önünde sinemez.
‘‘Kader’’imizi böylesine bedavaya harcamaya ve böylesine karanlığa atmaya cesaret edenler çıktığı takdirde ise de, eninde sonunda ‘‘kader’’ onları affetmez.
Pazar günü Kuzey Kıbrıs'ta gerçekleşecek seçim sonuçlarını ‘‘kader’’imiz için değil, yetmiş milyon yüz kırk bin kıtalı ve adalı Türkün parlak geleceği için bekliyoruz.