Paylaş
Hani şu Atatürk’ün “bir elin parmaklarına dâhil” yakınlarından olan ve bütün hayatı boyunca da Mustafa Kemal’i tavizsiz sahiplenen Atay var ya, işte onu kastediyorum.
Ve malûm, bu eser “ulusalcı” putperestler tarafından “kitab-ı mukaddes” addedilir.
Aynı taifenin mensubiyetini taşıyan ve “Şark’ta muteber” cinsinden ahkâm kesen münevveran, “gerçeği anlamak için bunu mutlaka okuyun diye fetva üstüne fetva buyurur.
Âlâ, gocunan mı var, hadi okuyalım bakalım!
EVET tabii ki okuyalım ama, ha-ki-ki-si-ni okuyalım! Sahtesini değil aslını açalım.
Yani, henüz sansürde kırpılmadan önce, her birinin fiyatı on liradan ve iki cilt olarak 1958 yılında “Dünya Yayınları” tarafından piyasa sürülmüş olan ilk baskısına bakalım.
Çünkü aklıyla bin yaşasın, Engin Ardıç dünkü yazısında aşağıdaki hatırlatmayı yaptı.
9 Eylül 1922’de İzmir’i kimin yaktığı sorusuna bizzat Falih Rıfkı’nın “Çankaya”da cevap verdiğini, ancak bu yanıtın şimdiki nüshalarda yer almadığını çağrıştırdı.
Oysa baba kütüphanesinden miras ve zaten de hep oradan öğrendim, işte o ilk baskı şu an önümde duruyor ki, mesela birinci cildin 212. ve 213. sayfalarından pasajlar okuyalım:
“GÂVUR İzmir karanlıkta alev alev, gündüz tüte tüte yanıp bitti. Yangından sorumlu olanlar, o zaman bize söylendiğine göre, sadece Ermeni kundakçılar mıydı?
Bu işte ordu komutanı Nurettin Paşa’nın hayli marifeti olduğunu söyleyenler de çoktu. Atatürk’ün Nurettin Paşa’yı eskiden beri sevmediği ‘Nutuk’da görülür. Biri İzmir’de, biri İzmit’te tertip ettiği iki linç hikâyesi yine o vakitler bizi ikrah içinde bırakmıştı.
(…) Bildiklerimin d-o-ğ-r-u-s-u-n-u yazmaya karar verdiğim için o zamanki notlarımdan bir sayfayı buraya aktarmak istiyorum: (...)
“İZMİR’i niçin yakıyorduk? Kordon konakları, oteller ve kazinolar kalırsa, azlıklardan kurtulamayacağımızdan mı korkuyorduk?
1. Harp’te Ermeniler tehcir edildiği vakit, Anadolu şehir ve kasabalarının oturulabilir ne kadar mahalle ve semtleri varsa, yine bu korkuyla yakmıştık. (...)
Bunda bir aşağılık duygusunun da tesiri var. Bir Avrupa parçasına benzeyen bir köşe, sanki Hıristiyan ve yabancı olmak, mutlaka bizim olmamak kaderinde idi.
İzmir’i arsa halinde bırakmak şehrin Türklüğünü korumaya kâfi mi gelecekti?”
İMDİİ, gördünüz ki Atay gibi en “resmi ağız” dahi daha düne kadar İzmir’i Yunan ordusunun, şimdi de Ermenilerin kundaklandığını iddia eden bizim “resmi tarih”i yalanlıyor.
Zaten konuya az biraz vakıf olanlar şunu ezelden beri bilir: Ege kentimizi, Ali Kemal’i de linç ettirdiği için Mustafa Kemal’i çileden çıkartan ve ya kibrinden ötürü “nemrut”, ya da meymenetsiz suratından dolayı “sakallı” lakabıyla anılan Nurettin Paşa yaktırtmıştır.
“Sır” (!) Bursa’daki sağır sultana bile malûmdur. Maval “ulusalcılar” yutsun diyedir.
Artı, aynı “ulusalcı” putperestler ebediyen tapınsın diye yukarıdaki gerçek “resmi tarih”te öylesine tahrif edilir ki, en has Kemalist olmasına rağmen o gerçeği yazacak kadar dürüst davranan Falih Rıfkı’nın “Çankaya”sı dahi sonraki baskılarında sansürlü yayınlanır.
NEDEN?
Atay yukarıda “bunda bir aşağılık duygusunun da tesiri var” ifadesini kullanıyor.
Hey “ulusalcılar” ne dersiniz, sakın cevap bu sonsuz doğru saptamada gizli olmasın?
Paylaş