Paylaş
Dünkü yazımda, Pzar günkü Avrupa Parlemantosu oylamasının teorik olarak AB ülkelerindeki iç politikayı etkilememesi gerektiğini fakat pratikte sonuçların dahili bünyelere yansıyacağını belirtmiştim.
Nitekim, Belçika ve Fransa'da taşlar derhal yerinden oynadı.
Aynı zamanda, genel seçimlerin de yapıldığı Benelüks devletinde, Jean Luc Dehaene hem başbakanlıktan istifa etti, hem de siyaseti bırakacağını açıkladı.
Brüksel lideri, talihsizlik eseri, tam sandık başına gidilmeden önce patlayan diyoksin zehirli tavuk krizinin faturasını, kellesiyle ödedi.
* * *
OYSA o Dehaene, koca cüssesiyle ve biraz patavatsız biçimde en çetin işlere saldırarak, bunların mutlaka üstesinden gelmek iradesinden dolayı, prestijinin çok yüksek olduğu uluslarası arenada ‘lokomotif’ veya ‘buldozer’ lakabıyla anılır ve bu yeteneğinden ötürü Ortak Pazar Komisyonu başkanlığından, NATO sekreterliğine kadar hayati Batı kurumlarının zirvesine aday gösterilirdi.
Zaten görevde bulunduğu sekiz yıllık dönemde, bütün toplumsal ve etnik krizlere rağmen, Belçika ekonomisini mucizevi şekilde düzelterek Brüksel'in Avrupa tek para birimi sistemine ‘birinci kümeden’ girmesini sağlamıştı.
Ama mensubu olduğu Flaman Hristiyan Demokrat Parti'nin izafi kaybından kendisini sorumlu tuttu ve ön plan kariyerini noktalamak kararı aldı.
Dikkatinizi çekerim, söz konusu kayıp atla deve değil ve toplam yüzde beş.
Üstelik, Jean Luc Dehaene tercihli oy sayısında bütün rakiplerini fersah fersah geride bıraktı ve açık farkla yine şampiyonluğu kazandı.
Fakat demokrasilerin ‘istifa kültürü’ uyarınca konumunu terketti.
* * *
AVRUPA Parlemantosu seçimlerinin daha çok sondaj niteliği taşıdığı Fransa' da ise, sonuçlar zaten hanidir bölük pörçük olan sağ bloğu tamamen dağıttı.
Geleneksel ‘de Gaulle’cülüğe' biraz modern liberalizm aşılamaya çalışan Nicolas Sarkozy'nin başında bulunduğu Cumhuriyet İçin Birlik Partisi, kötü skor yapıp, üstelik ‘keskin de Gaulle’cü' Charles Pasqua'nın çıkarttığı diğer liste düşman kardeşini geçince, Sarkozy de anında istifayı bastı.
Aslında geleceğin cumhurbaşkanı olmak hevesleri taşıyan bu lider de, tıpkı Dehaene gibi lafı evirip çevirmeden yenilginin sorumluluğunu üstlendi ve Elysees Sarayı hayallerinin üstüne kalın çizgi çekti.
Belçika ve Fransa demokrasilerin normal ‘istifa kültürü’nü teneffüs etti.
* * *
FAKAT Türkiye'den bakınca, ne kadar ‘anormal’ değil mi?..
Breh, breh, breh, kendi tercihli oylarının zirveye vurmasına ve arkasında başarı bilançosu bırakmasına rağmen ‘buldozer’ Dehaene partisinin yüzde beşlik kaybından şahsını sorumlu tutuyor ve elli dört yaşında siyasetten çekiliyor.
Aman, aman, aman, teorik önem taşımayan ve katılımın çok sınırlı kaldığı bir oylamada başarısız olan Sarkozy kırklı yaşlarda liderlikten ayrılıyor.
Bırakın bir, iki, üç yerel seçimde hezimete uğramayı; bırakın bir, iki, üç genel seçimde patır patır erimeyi; bir, iki, üç darbe veya müdahelede arkasına bakmadan ‘şapkasını alıp giden’ sonra da tekrar arzı endam etmekte asla beis görmeyen önder ve politikacıların ülkesinde bunlar gerçekten müthiş ‘anormal’.
Deli misin be Dehaene yüzde beş nedir ki, yapış oturduğun koltuğa!
Divane misin be Sarkozy, sonuç ne yazar, kur cumhurbaşkanlığı kumpasını!
Siyasete ‘taze kan’mış, ayol yetmişli yaşlar daha çiçeği burnunda sayılır.
Demokrasilerin ‘istifa kültürü’ mü? Efendim, tavsiye ederim biz sandık yenilgilerinden sonra, kültür - fizik hareketleriyle form koruyoruz.
Haydi.. Her liderden her seçim hezimetini sayarak başlayalım!
Bir - ki; bir - ki... Üç - dört; üç - dört... Beş - altı; beş - altı...
Gözler ileri, eller yukarı / yüz surat, mahkeme duvarı...
Paylaş