Paylaş
Aşağıda geleceğim, “kulak vermek” bahanesini tabii ki geçelim. Ancak işin “halkın sesi” yönüne gelindiğinde, toplumsal nabzı tutmak açısından Başbakan “doğru”yu saptadı.
Evet evet, velev ki hemen hiç kimse Davudi yıldızlı orduyla ortak planlanan askeri tatbikattan haberdar olmasın. Artı, velev ki ekranın “Ayrılık” dizisi son vaveylaya kadar sıfır virgül küsuratlı reytingle nal toplasın. Erdoğan yine de öz itibariyle isabetli bir tespit yaptı.
Nitekim eminim, eğer bugün bir kamuoyu taraması gerçekleşecek olsa, çok büyük çoğunluğun “sert” (!) hükümet politikasını desteklediği ortaya çıkacaktır.
Ancaak, dikkat ve bin dikkat!
* * *
DİKKAT çünkü, tamam AKP lideri nesnel bir saptama yaptı ama, aslında hiçbir sorumlu devlet adamının; hiçbir sorumlu iktidar yöneticisinin ve hiçbir sorumlu kanaat önderinin asla uluorta dile getirmemesi gereken türden bir f-o-y-a’yı açığa vurmuş oldu.
Halbuki yukarıdaki tavrın tam tersine, o “doğru”daki “d”yi dahi ağzına almaması; çok zorda kalırsa havaya bakıp ıslık çalması; her halükarda da aynı “doğru”ya karşı mutlaka ve mutlaka mücadele etmesi gerekiyordu ve gerekiyor.
Zira nesnel tespit “doğru”dur ama, tespit edilmiş olan şeyin bizzat kendisi yan-lış-tır!
İnsanen, ahlaken, dinen, siyaseten ve hukuken, baştan sona kadar yan-lış-tır!
Çünkü saptamadaki bu “doğru”, dün de belirttiğim gibi,Türkiye toplumunun derin bilinçaltına hükmeden “Yahudi husumeti”nin ta kendisidir!
* * *
EVET ta kendisidir! Modern kökeni de, yine ilk modernite Türk? Osmanlı toplumuna girene kadar kültürümüzde fazla yer tutmayan, fakat Batı’dan ithali ertesi Müslümancılık ve milliyetçilik salçasına bulanarak bir ölçüde “yerlileştirilen” (!), o klasik Avrupa “anti-semitizm”inin ülkemizdeki varyantına uzanmaktadır.
Dolayısıyla da, bugün Siyonist devletin saldırganlığına karşı gösterildiği varsayılan tepki aslında buzdağının ancak görünen kısmıdır. Esas gövde su sathının altına gömülüdür.
Zaten daha sonra örnekleriyle geleceğim, serçe parmağınızla şöyle bir nebze kazıyın, yukarıdaki “yerli anti-semitizm” bütün çıplaklığıyla ve bütün çirkefliğiyle sırıtacaktır.
Üstelik sırf “İslami kesim”in değil, en “ulusalcılar”dan en “laikçiler”e dek, zıt kutupta yer aldığı sanılan cenahların da aynı kaba def-i hacet eylediği göz çıkartacaktır.
Ve artı, hiç şüphesiz ki İsrail’in fütursuzluğu bu genel “Yahudi husumeti”ni kamufle edebilmek ve “siyaseten doğru” lûgati sığınmak açısından harika bir bahane oluşturmaktadır.
* * *
İMDİİ, tabii ki bunları bilmediğini sanarak Başbakan’ın zekâsından şüphe edemeyiz.
O halde, Erdoğan’ın Gazze’yi bahane ederek yukarıdaki husumetle uzlaşması; üstelik de özrü kabahatinden büyük, bunu “gerekçe” (!) olarak sunması, onaylanacak şey değildir!
Çünkü bir; saldırganlık nedeniyle kimse itiraz edemeyeceği için, bugün Türkiye’de “anti-İsrail” eksen kullanarak söylem geliştirmek en kolay şeydir. Popülizmin daniskasıdır.
İki; o genel “Yahudi husumeti”nin bilhassa gıdıklandığı da ayrı bir vakıadır.
Hem Başbakan’ın indiği eski geleneksellik, hem de daha geçende ve gayet samimi olarak bir erdem gibi sunduğu “Yahudi vatandaşların kazanç zekâsı” türünden kültürel şartlanmışlık, deyim yerindeyse, onu hayli “şüpheli” kılmaktadır.
Ancaak, acaba öküz altında buzağı arayarak ve samimi bir insani- siyasi tepkide “Yahudi husumeti” keşfederek bu şüphelerimde yanılıyor muyum dersiniz?
Öyle olmasını çok isterdim ama sanmıyorum ve gerekçelerini yarın açıklayacağım.
Paylaş