Paylaş
Önümüzdeki ay 50. yıldönümünü kutlayacak olan İsrail'in temelleri tarihi olarak Ben Gurion'un kuruluşu ilan ettiği 14 Mayıs 1948'den daha eskilere; coğrafi olarak da ilk kibbutzların oluşturulduğu Filistin çöllerinden daha ıraklara uzanır. Yok, Tevradi sayfaların zaman ve mekanlarını kastetmedim...
Aslında, modern İsrail fikri 19.yüzyıl sonunda ve Paris'te doğmuştur.
Ne zaman ki Ortaçağ karanlıklarından sırıtan Hıristiyan anti - semitizm tekrar hortlamış ve Fransız mahkemesi sırf Musevi kökeninden dolayı Yüzbaşı Alfred Dreyfus'ü 22 Aralık 1894'de haksız yere kürek cezasına mahkum etmiştir, Viyana'daki gazetesi adına duruşmayı izleyen ve yine Musevi kökenli Theodor Herzl de özgür bir Yahudi Devleti inşasının zorunluluğuna karar vermiştir.
Zira artık anlaşılmıştır ki Aydınlanma Avrupası dinamiğinde sekülerleşerek yaşadıkları ülkelerle bütünleşmelerine rağmen, İbramoğulları ağızlarıyla kuş tutsalar bile Davudi yıldız seceresini taşıdıkları sürece ‘pis çıfıt’ kalacak ve ikinci sınıf vatandaşlar olarak şamar oğlanlığından kurtulamayacaklardır.
Bu yüzden de İsrail hem bir tepkinin ürünüdür, hem de 1897 Basel Kongresi'nde formülleşen Siyonizm genel ulus - devlet ideolojilerine dahildir.
İddiaların aksine, din mitolojisine atıflar onu ırkçı ve teokratik kılmaz.
Bunlar yeni milli ruhiyatın oluşumunda ‘stimülüs’ uyarıcılarıdır.
Daha ötesi, Siyonizmin sol, hatta Marksizan söylem ve uygulaması vardır.
Dolayısıyla, fiilen her ne kadar sıcak Tel-Aviv'de ilan edilmiş olsa dahi İsrail fikren serin Paris'te doğmuştur ve Parisli düşüncenin uzantısıdır.
* * *
BU yazıda Ortadoğu'nun Avrupa olmadığı; yeni devletin kurulduğu Filistin' de başka insanların yaşadığı; İngilizlerin 1917'de İmparatorluk toprağımızı hem Siyonistlere, hem de Araplara pazarladığı konuları üzerinde durmayacağım, çünkü elli yaşına ulaşmış İsrail'in bölgedeki tartışılmaz ve tartışılamayacak mevcudiyetinden dolayı bunlar artık anakronik gevezelikler olarak kalıyor.
Şu iki iki dört gerçek ki İsrail var ve de olacak ! Gerisi laf-u güzaf...
Ama İsrail'in varlığı Filistin'in yokluğu anlamına gelmiyor. Gelmeyecek...
Ve Filistinlilerin de en az Museviler kadar meşru olan mevcudiyetini kabullenip bunun gereklerini yerine getirmek, şimdi yarım yüzyılı devirerek ‘olgunluk çağı’na giren Yahudi devletinin birinci sorununu oluşturuyor.
Dün olduğu gibi bugün de oluşturuyor...
* * *
LAKİN, Benyamin Netanyahu yönetimindeki bugünkü İsrail yukarıdaki gerçeği anladığı izlenimini vermiyor. Barış sürecini rafa kaldıran ve süngü terörüyle hükmeden ‘Bibi’ fütursuz davranıyor. Kimseyi takmıyor ve herkese dayılanıyor.
Uzun duygusallıklardan sonra nihayet ayaklarını yere basarak ‘realpolitik’ diplomasiyi öğrenen Filistinlilere rağmen İsrail dediğim dedikten caymıyor.
Oysa, elli yıl sonraki İsrail Siyonist öncülerin ütopyasını kurduğu ideal vatan da değil. Rabin cinayetinden rüşvet skandallarına, Sabra katliamlarından gizli servis fiyaskolarına kadar artık ‘pir-u paklık’ hüküm sürmüyor.
İsrail, yarım yüzyılı devirmiş her ülke gibi ‘sıradanlaşıyor’.
* * *
BU, normal. İsrail'in ‘sıradanlaşması’ aslında bir sıhhat işareti... Herzl 'e kaynak oluşturan ulus-devletin yerleşiklik kazandığını ortaya koyuyor.
Fakat normal olmayan şu ki Kudüs kendi ayrı ulus - devletini talep eden ve bölgenin çok eski bir yerlisi olan başka bir halka bunu çok görüyor.
Haksız 1894 Dreyfüs davasına haklı bir tepkinin sonucu olarak doğmuş olan meşru İsrail aynı tür haksızlığı mağdur Filistinlilere karşı uyguluyor.
14 Mayıs 1948'deki kuruluşundan yarım yüzyıl sonra İsrail yaşta olgunlaşıyor ama henüz başta olgunlaşmıyor.
Paylaş