Paylaş
DENİLİR ki, kimse nüfus kağıdında yer alan ismini sevmez. Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür misali, diğerlerinin adını kendisininkine tercih eder...
Başkaları hakkında konuşamam ama bu olgu benim açımdan geçerlilik taşıyor.
‘Hadi’ isminden hoşlanmıyorum. Daha doğrusu, hoşlanmamaya başladım...
Hayır hayır, etimolojik kökeni kadim İbraniceye uzanan ve ‘Yaratan’ın tanımlamalarından birisini oluşturan sözcükten şikayetim, kelimenin Semitik ve İslami çağrışımlar yapmasından kaynaklanmıyor. Böyle bir züppelik ne haddime!
Aslını inkar eden namerttir ve Müslüman kültüre aidiyetimi redde yeltenmek ukalalığı da bana sonsuz yabancıdır. Neysem oyum, öyle kaldım, öyle öleceğim.
Üstelik şükür, ‘uyan ve kendine dön’ slogancılığına kapılıp pagan Asya'nın bozkırlarından toplanmış ‘öztürkçe’ adlara zerre kadar temayülüm olmadı.
Nitekim, Allah sizlerinkini de bağışlasın, işte ‘Elif’, ‘Sinan’, ‘Cem’ ve ‘İskender’, farklı annelerinin farklı milliyetlerinden dolayı çocuklarımın hepsi ikinci bir Frenk adı taşısalar dahi, onların kimlik kartlarına birinci olarak zikrettirdiğim ilk isimlerinde o ‘öztürkçe’nin ‘ö’sü bile yoktur.
Kaldı ki, Alaman Hastanesi'ndeki ‘schwester’ hemşire lohusa kundağını uzattığında, pederimin eğilip, hiç tanımadığım babaannemin ‘Hadiye’sine atfen kulağıma ‘Hadi’ diye fısıldasını reddetmek hakkım olabilir mi? Asla!
Yalnız burada bir parantez açayım, üç yıl sonra annem yine aynı hastanede ve bu defa kardeşim için sancılar çekerken, bekleme odasında İbn Haldun'un ‘Mukaddime’sini okuyarak dokuz doğuran yine aynı pederimin, büyük felsefe tarihçisinin etkisine kapılıp biraderimim kulağına ‘Haldun’ diye fısıldamış olmasını kıskanmadığımı iddia edersem, yalan söylemiş olurum.
N'apalım, Veliyuddin Ebu Zeyd Abdurrahman Bin Muhammed Bin Ebi Bekr-i Muhammed Bin Hasan İbn Haldun'un evrensel ismi kardeşciğimin kısmetiymiş...
Neyse, lafı döndürdüm dolaştırdım ama adımı niçin sevmediğime gelemedim...
* * *
EFENDİM, ismimden hazetmemeye başlamam bir imla - noktalama eksiğinden; dolayısıyla da çok ciddi bir telaffuz sorunundan kaynaklanıyor.
Malum, ‘Hadi’de ‘a’ ince uzun bir vokalle söylenir ve bana daha ilk okuma yazma belletilirken ısrarla ve tekrarla öğretilmişti ki, o ‘a’nın üzerine mutlaka ve mutlaka şapkalı aksan, yani yeni deyimle im konulacaktır.
Aksi takdirde bendenizin ‘Hadi’si, ‘hadi yahu sen de’den başlayıp ‘hadi, hadi babalık, önden yürü ense traşını görelim’e kadar uzanan argotik ve kısa vokalli ‘hadi’ ünlemine dönüşür ki, çık çıkabilirsen işin içinden...
Peki, hani nerede o aksan? O şapkalı im şimdi hangi cehenneme kaçtı?
* * *
İNANILMAYACAK şey, çocukluğumda, ergenliğimde ve ilk gençliğimde daima kullanmış olduğum ve de kullandırttığım işaret aniden sırra kadem bastı!
Hangi aklı evvelin hangi akla hizmet ve çok muhtemelen de ‘sadeleştirme’ bahanesiyle bu hayati simgeyi ortadan kaldırdığını bilemiyorum ama, şu an yazdığım bilgisayarın klavyesinde söz konusu im mostaralık olarak gözükse dahi, yemin ediyorum ki kullandığım ‘Atex’ programıyla ona ulaşamıyorum.
İşareti tuşladığım takdirde, ekran sathında abuk sabuk şeyler beliriyor.
Dolayısıyla, ‘Hadi’nin gerçek imlasını burada sizlere yazıyla gösterebilmekten bile aciz durumdayım!
Efendiler ‘hadi hadi’, dili ve nüanslarını harem ağalarının hayalarını burar bir kasaplıkla hadımlamanızı bana ‘sadeleştirme’ mavalıyla yutturmaya kalkışmayın, zira sizin hacamatçılığınızın ceremesini önce ben çekiyorum.
* * *
ÖYLE tabii, çünkü pederimin kulağıma fısıldamış olduğu isim her köşe başında raslanan ve her telefon rehberinde sütun dolduran namlardan değil.
Üstelik, yandım Allah cehalet bir diz boyu ki, bazı mürekkep yalamışlar da dahil, benim ‘Hadi’ pek çok salozun ağzında ‘hadi’ye dönüşüveriyor.
Ne diyorsun be adam! Başlayacağım senin ‘hadi’nden! O eşşek arısı sokacası dilini biraz yont ve ‘a’yı ince uzun telaffuz ederek ‘H-a-d-i’ de!
‘Kani’, ‘fani’, ‘yani’ falan gibi... Çok mu zor muhterem? Biraz ıkın!
Hayır efendim hayır, siz de öyle Goethe lisanı taklidine özenip Alamani bir ‘haidi’ paralamak budalalığına düşmeyin, alimallah ağzınızı yırtıveririm.
Hele hele, Voltaire diline heveslenip ‘h’yı yutmaya kalkışır ve ‘adi’ türünden bir şey yumurtlarsanız, namerdim ki böğrünüze indireceğim yumrukla bütün alfebelerdeki bütün sedaları anında bülbül gibi şakımaya başlarsınız.
Ve siz molla bey, kökeni Arabi ise de elhamdülillah biz Osmani ve Stambuli kelam buyururuz, Kahire El Esher'ine göre doğrusu bu diye ukalalılık taslayıp ‘Hedi’ medi cinsinden lugat parçalamaya kalkışmayın, şükran-ı azim, istemez!
Benim adım ‘H-a-d-i’ be! Önce net vurgulu ‘ha’; sonra ince uzun vokalli ‘a’; ‘de’nin ve ‘i’nin sedaları ise bildik, ‘hadi’ şunu doğru söyleyin.
Bilmem, kendi ismimden hoşlanmamamın ve komşunun tavuğunu kaz görmemin gerekçesini açıklayabildim mi?
Paylaş