Paylaş
Aksine, özellikle Türk dış politikasını kastediyorum.
Ve yumurta kapıya dayanıyor ki, fazla vakit kalmadı. Önümüzdeki günler sayılıdır.
Hafta başı gerçekleşen Washington zirvesinde ABD lideri Obama, Başbakan Erdoğan’ı Tahran’a ambargo konusunda ikna edemediğine göre de gözler şu an Brasilia’ya çevrilidir.
* * *
EVET evet, Anadolu bozkırının ortasındaki Ankara’nın gözleri şu an, Amazonya’nın tropikal ormanlar ortasındaki Brezilya başkenti o Brasilia’ya çevrilidir!
Zira Lula da Silva liderliğindeki devlet hem Türkiye gibi BM Güvenlik Konseyi üyesi sıfatını taşıyor, hem de yine Türkiye gibi İran sorununda bir “üçüncü yol” arayışı sürdürüyor.
Dolayısıyla, aynı Washington’da gerçekleşen aynı Lula – Erdoğan temasında alınan karar uyarınca Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu dün Latin şehrine ayak bastı. Ev sahibi meslektaşıyla masaya oturacak ve BM’ye ortak bir metin sunmak için çalışmalar yapacak.
Nereden nereye değil mi! Dünya nasıl küçüldü ve ülkemiz ne denli büyüdü, değil mi?
Her halükarda, bakalım Brezilya’daki bu “İran atılımı” ne netice verecek ve verdiği takdirde de New York’ta onaylanmak şansı olacak mı ama, burada bir parantez açacağım.
* * *
DOĞRUSU ben bizim “ulusalcılar”ın yerinde olsaydım, bir defalığına dahi olsa elimi vicdanıma koyar ve en azından dış politika konusunda biraz hakkaniyetli davranırdım. Yani, hükümetin bu konudaki genel yaklaşımını yarım ağızla bile olsa desteklerdim.
Çünkü baksanıza, yukarıdaki hazretler hâlâ yok “ABD maşası”, yok “BOP bekçisi”, yok “AB mandacısı” diye iktidara verip veriştiriyorlar ama gerçek durum öyle mi?
Ne münasebet ve tam aksine!
* * *
TAM aksine ve “one minute”le İsrail’e “posta koymak” falan zaten yan ceplerine!
Ama üstelik AK Parti’nin dış siyasetteki bir eli o “ulusalcılar”ın hiç durmadan “hedef odağı” diye vaaz ve hiç bilmeden de “Avrasya seçeneği” diye vaftiz ettiği coğrafyalara uzanıyor. Çin’den Maçin’e, Ankara’nın bakış açısı uzak ufukları tarıyor.
Diğer eli ise yine onların yere göre koyamadığı ve taa Ekvator’un güneyine, taa Afrika’nın savanına, taa Sahra’nın çölüne sarkan başka bir “üçüncü alternatif”te geziniyor.
Nitekim de, işte Türkiye Dışişleri Bakanı o “üçüncü alternatif”e öncü addedilen Lula’yla birlikte ve İran konusunda tavır saptamak için Okyanuslar üzerinde mekik dokuyor.
Artı, aynı Türkiye’nin Nuh deyip peygamber demeyen Başbakanı’nı ise koskoca Beyaz Saray lideri dahi aynı İran konusunda ne kandırabiliyor, ne de kafese koyabiliyor.
* * *
KALDI ki, bizim “statüko zaptiyesi ulusalcılar” mukavele mi imzalamış ne?
Baksanıza, hem o AK Parti’yi, hem de o Erdoğan’ı en yoğun biçimde yerin dibine batıranları Batı’daki en aşırı sağ kesim, en “neo-con” cenah ve en Siyonist lobi oluşturuyor.
Eh o halde, “onurlu dış politika”ysa (!) işte “onurlu dış politika” (!), buldunuz da bunuyor ve kadı kızında kusur mu arıyorsunuz bre köftöhor “ulusalcılar”, daha ne istersiniz?
* * *
İMDİİ, ben ki haddini bilmez o “ulusalcı” taife tarafından “yandaş” (!) mandaş diye sıfatlandırılıyorum, oysa tam tersine, onların hoşuna gitmesi gereken yukarıdaki Ak Parti dış politikasını çok rizikolu ve böyle devam ettiği takdirde de çok tehlikeli buluyorum.
Bilhassa da yakında dayatacak olan “İran tercihi”nin hayatiyet arzedeceğini ve yanlış bir kararın ülkemizin kaderini etkileyeceğini biliyorum ki, bunu başka bir yazıda ele alacağım.
Paylaş