ELEM terefiş, kem gözlere şiş, şu Türkiye nasıl da ‘demokratikleşiverdi’!
Hele hele, cezaevi rejimi bab’ında dünyanın en ‘serbestçi’ devleti olduk.
O ultra ‘müsamahakár’ İskandinavya ülkeleri dahi artık elimize su dökemez.
* * *
ÖYLE tabii, çünkü şu İmralı cihetine bir baksanıza!
Ada’da ikamete tábi tutulan Apo Efendi Hazretleri sanki Türkiye’nin en başbelası ve en gözetimli mahkûmu değil de, bir eli yağda, bir eli balda ‘misafiri’!
Muhterem sabah - akşam avukatlarıyla ‘görüş teatisi’nde bulunuyor.
Daha doğrusu, apoletli kurmay subay edasıyla, emir eri olarak kullandığı ve ‘kurye’ misyonu tevdii ettiği o avukatlar aracılığıyla ‘neferleri’ne talimat gönderiyor.
‘Adli ziyaret’in ertesi günü falan gazeteye veya filan siteye bir bakıyorsunuz ki, hazret ‘Ali dağa çıksın, Veli ovaya insin, Leyla Brüksel’e gitsin’ buyurmuş.
Bu nasıl bir iştir? Böyle bir ‘mahkûmiyet’ hangi ülkede görülmüştür?
Hangi devlet, hapishaneden o devlete karşı emir verilmesine göz yummuştur?
* * *
BUNLARI söylediğim için Öcalan’a karşı insanlık onuruyla bağdaşmayacak bir muamele uygulanmasını savunduğum falan sanılmasın. Asla!
Ancak, her şeyin bir sınırı, bilhassa da Apo için daha özel bir sınırı var.
Çünkü, en demokratik olanları dahil yeryüzünün bütün ülkelerinde, müteveffa PKK’nın ‘reis-i azam’ı türünden tutuklulara ‘özel güvenlik rejimi’ uygulanır.
Kabul, belirli aralıklarla avukatlarıyla görüşebilir. Ancak konuşmalar ancak sıhhat afiyet meseleleri; aile - akraba haberleri; tayın - iaşe hazımlarıyla sınırlı kalır.
‘Fişmekan silah kuşansın’ diye emir buyurmak ne kelimeymiş, diyalog biraz başka konulara meylettiği takdirde, orada hazır bulunan ve de mutlaka bulunması gereken görevli ‘kes’ diyerek camekánın arkasından mikrofonu kapatıverir.
Alman ‘RAF’ından İtalyan ‘Kızıl Tugaylar’ına ve Bask ‘ETA’sından Fransız‘Doğrudan Eylem’ine,böylesine çete tutukluları yukarıdaki yönteme tábi tutulur.
Hatta, bu sonuncu ülkede söz konusu örgüt ‘desperadoslar’ının yirmi yıldır kodeste yatmasına ve şimdi hemen hepsinin ağır hasta olmasına rağmen, kanserli bir kadın mahkumun aile yatağında ölmesine ancak neden sonra, daha dün izin çıktı.
Zaten dikkatinizi çekerim, şimdiye dek hiçbir Avrupa ülkesiAda’daki ‘misafir’e ilişkin en ufak bir eleştiri getirmedi. Tam tersine, onlar da hayretle bakıyorlar.
Evet evet, İmralı’daki ‘garip serbesti’nin AB ‘baskısı’ndan kaynaklandığını iddia edenlerler sunturlu yalan söylüyorlar ve de esas gerçeğe gözlerini kapıyorlar.
* * *
ZİRA tekrar soruyorum, nasıl oluyor da böyle ‘mucizevi’ bir şey yaşanıyor? Ada’nın emniyetinden ve ‘misafir’in kelámından hangi mercii sorumludur?
Adalet Bakanlığı mı, yoksa başka bir makam mı? Denetim kimin elindedir?
Ama bilhassa, hızla sivilleşen ülkemiz tam Kürt kimiliğini onaylayarak dev adım atmışken, çiçeği burnunda bir psikiyatrın dahi derhal ‘patolojik megalo-psikopat’ teşhisini koyacağı Apo’nun şimdi ‘piştov kuşanın’ diye talimat yollaması ve dehşet gelişme, bunun da yağdan kıl çeker gibi ‘yerine ulaşması’ kime hizmet eder?
AB’nin Türkiye’ye ‘buyur’ diyeceği hemen hemen kesinleşmişken, bölgenin tekrar tutuşması; daha doğrusu kastenkundaklanması hangi güç odaklarına yarar?
Ey olmayacak öküz altında buzağı arayan ‘komplo teorisyenleri’miz ve Apo’nun iki dudağı arasından çıkan hezeyanlara susta duran ‘Kürt şovenler’miz!
Kafayı çalıştırın da, ‘İmralı serbestisi’nin arkasında sırıtan gerçeği görün.