İlk seçim turu

ELİM kalem tutalı beri, tek bir istisna hariç, ABD’deki her başkanlık seçimi öncesinde daima Demokrat Parti adaylarını destekledim.

Gelişmelere dar ve yerel açıdan değil geniş ve evrensel bir perspektiften bakmaya çalıştığım ve üstelik, "devletimizin áli menfaatleri uğruna" (!) kendi öznel tercihlerimden taviz vermek gibi bir adetim olmadığı içindir ki, Cumhuriyetçilerin geleneksel olarak Türkiye’ye daha "yakın" (!) durduğu varsayımını hiçbir zaman káale almadım.

Zaten de yukarıdaki desteği yine her defasında açıkça yazdım.

Oysa ne kendimi dev aynasında görüyorum, ne de boş hayaller peşinde koşuyorum.

Dolayısıyla, benim hariçten gazel okumamın, "sıradan Amerikalı"nın sandığa atacağı pusulada pratik bir kıymet-i harbiye ifade etmeyeceğini tabii ki biliyorum.

Olsun, tercih tercihtir!

* * *

ÖYLEDİR, çünkü bu satırlar yazarının merkep amblemli kurumdan yana tavır takınması, son tahlilde ve karınca kararınca, dünyaya hükmeden bir "süper güç" konusunda o dünya kamuoyundan bir bölümünün ne düşündüğünü yansıtır.

Madem ki ABD bir "yerküre kuvveti"dir, bu takdirde, aynı yerküre insanlarının kendisi hakkında neler hissettiğini ve kendisinden neler beklediğini hesaba katmak zorundadır.

Nitekim de, "W" rumuzlu George Bush’un Irak maceraperestliğinden sonra Atlantik ötesinde yaşanmakta olan "bocalama" büyük ölçüde bu zorunluluktan kaynaklanmaktadır.

Zaten, hem değişim rüzgarını, hem de benim desteğimi arkasına alan Obama eğer zenci kimliğine rağmen öne çıkabiliyorsa, nedenini aynı gerekçede aramak gerekmektedir.

* * *

YUKARIDA sözünü ettiğim tek istisnayı, 1980 oylaması arifesinde Cumhuriyetçi Ronald Reagan’den yana tavır koymam oluşturmuştu.

İyi insan fakat naif politikacı ve vur ensenine al lokmayı, Demokrat rakibi Jimmy Carter o dönemki Sovyet yayılmacılığı karşısında teslimiyet bayrağı çekmiş olduğundan, adı geçen oylama öncesinde tercihimi "şahinler şahini" Kaliforniyalı aktörden yana yapmıştım.

Nitekim, Kremlin’in kuru sıkı tehditleri karşısında pes etmeyen ve uyguladığı tavizsiz siyasetlerle "Kötülükler İmparatorluğu"nun yıkılışında dolaylı yönden çok büyük rol oynayan aynı Reagan hem Amerikan, hem de dünya tarihi açısından bir "kilit şahsiyet" oldu.

Efsanevi Eisenhower dahil, fil amblemli partinin bu iki dönemlik başkanı, 1. Dünya Harbi’nden beri gelmiş geçmiş tüm Cumhuriyetçi liderlerin en önemlisi olarak kitaba yazıldı.

* * *

ASLINDA bakarsanız, günümüzdeki Cumhuriyetçi aday John McCain de belágat bab’ında kısmen Ronald Reagan’ı hatırlatırmış gibi gözüküyor. Onunla mukayese ediliyor.

Çünkü, nasıl ki bu ikincisi yetmişli yıllar sonunda, SSCB’nin "iştah"ı karşısında ABD’nin "nal toplamayacağını" ve resti restle göreceğini söylüyordu, şimdiki birincisi de, genel olarak terörizmle mücadele, özel olarak da Irak işgali konusunda aynı diskuru çekiyor.

Zaten de y-a-n-l-ı-ş buradan kaynaklanıyor!

* * *

BURADAN kaynaklanıyor, zira ne yerküre 1980’deki Soğuk Savaş’ı yaşıyor; ne de El Kaide ve fasilesinden tedhişçilikle mücadele Kremlin’i dizginlemek politikasıyla örtüşüyor.

Bugün ABD ve dünya, geçmişte gerekli olmuş olan yeni bir Reagan’a; yani onun "sozi"si durumdaki bir McCain’e değil, yangına körükle gitmeden gerilimi yatıştıracak ve "uygarlıklar çatışması" kabusunu mümkün mertebe gündemden düşürerek halklar, milletler, devletler ve dinler arasında uyum sağlamaya çalışacak bir Amerikan liderine ihtiyaç duyuyor.

İşte Demokrat aday Barack Obama bu misyona da adaydır ki, yarın ele alacağım.
Yazarın Tüm Yazıları