İkinci iyimser yazı

ÇOCUKTUM, "THY" pırpır dakota filosuna, biraz sonra bunlardan biriyle rahmetli Adnan Menderes’in de Londra’da düşeceği dört pervaneli "Vicount" uçakları kattı.

Yer gök inledi desem yeridir. Radyolar, gazeteler ve dergiler, günlerce, haftalarca, aylarca, milli hava yolunun "muassır tayyareler"le donandığına dair tamtam çaldılar.

Oysa söz konusu "THY" o sıra, Avrupa’da, hatta belki Ortadoğu’da mevcut diğer tüm şirketler arasında, dış kapının mandalından sonra geliyordu. Esamesi bile okunmazdı.

Nitekim hatırlıyorum, tá Amerikalara bile giden Lübnan "MEA"sının "Boeing" jetleri Yeşilköy’e indiğinde, yeni çelik kuşlara meftun meftun bakardım.

Zaten de bizim kumpanyanın tek tük Batı başkentleri dışında hiçbir yere seferi yoktu.

İç hatlarda ise bir elin parmaklarını geçmeyen üç-beş şehre gidip gelirdi.

Her halükarda da, uçakla yolculuk, bu defa haniyse iki elin parmaklarıyla sınırlı kalan insanın gerçekleştirebileceği türden bir lükse tekabül ederdi.

***

YUKARIDA "tamtam" dedim de aklıma geldi.

Peki, o tamtamın anavatanı olan Afrika hakkında ne biliyorduk?

Coğrafya derslerindeki genel dağarcık; tarihteki "Barbaros - Turgut Reis - Trablus" üçlemesi ve, "bir dudağı yerde, bir dudağı gökte Arap bacı" masalları dışında, hiçbir şey!

Bir de belki belki, Ava Gardner ve Gregory Peck’li "Kilimanjaro’nun Karları" türünden filmlerle, "beyaz adam"ın süzgeçinden geçmiş bir Kara Kıta tahayyül ediyorduk.

Hatta öyle ki, aynı "tamtam" kelimesinin varlığını dahi okulda veya çevremde değil, meraklı bir çocuk olduğum için, Faik Sabri’nin "İnsanlar Álemi" kitabından öğrenmiştim.

Evet evet, Afrika bizler için, yerini bile tam işaretleyemeyeceğimiz o Fizan Çölü efsanesinden bile uzaktaydı ki, ecdámızın bu Kıta’da fink atmış olduğunu çoktan unutmuştuk.

***

ANLADINIZ, bütün bunları dün sözünü ettiğim iki ayrı haberden; yani İtalyan "Alitalia"yı bile geçen "THY"nın Avrupa sıralamasında yedinci büyük havayolu şirketine dönüşmesinden ve, şu an 235 firmayla Afrika’ya "girmiş" olan Türkiye’nin Kara Kıta’yla ticaret hacmini önümüzdeki dönem için 50 milyar dolar olarak saptamasından dolayı anlattım.

Elinizi vicdanınıza koyun, nereden nereye!

Tamam, tabii ki kendimizi dev aynasında görmeyelim!

Tamam, tabii ki daha yapacak çok, çok işimiz olduğunu bilelim!

Fakat, ne sahte tevazu göstererek, ne de felaket tellallığına soyunarak, ülkeler tarihinde bir hiç olan yarım asırlık sürede katetmiş olduğumuz muaazzam yolu da küçümsemeyelim.

***

ÖYLE, zira henüz elli yıl önce, üç tane pırpır uçak alabildik diye tamtam çalıyorduk.

Oysa bugün sayısız uçağımız dünyanın her bir yanına kalkıyor. "Ortalama vatandaş" otobüse biner gibi hava yollarıyla seyahat ediyor. Çocukken imrendiğim o Lübnanlılara ek olarak da bütün bir Ortadoğu ve Asya coğrafyası "THY"nın İstanbul aktarmasını kullanıyor.

Ve, tamtamını bile bilmediğimiz Afrika’ya teknoloji, sermaye ve eğitim ihraç ediyoruz.

Kulüplerimize Kara Kıta’dan müzisyen getiriyoruz. Nijerli kaçak işçi çalıştırıyoruz.

Dün vasatken, hatta vasat altıyken, şimdi bayağı kalburüstü bir gradoda seyrediyoruz.

Ve hayır, bu Türkiye "sıçraması" genel dünya evrimiyle sınırlı kalmıyor. Onu aşıyor.

Çünkü, yarım asır önce refah toplumlarıyla ülkemiz arasında mevcut olan mesafe, oran itibariyle, bugünküyle kıyaslanmayacak ölçüde uzaktı. Derin, depderin bir uçurum vardı.

Oysa, aradan geçen sürede o mesafeyi cidden kapattık. Gediği epey epey doldurduk

Başka bir deyişle, küresel ortalamasının hızını haydi haydi aşararak, yarın "üçüncü iyimser yazı"da değineceğim bir kavise ulaştık ki, felaket tellalarına rağmen ne mutlu bize!
Yazarın Tüm Yazıları