Yedi tepeli şehrimin divánesi olduğumdan mıdır nedir bilemiyorum, bana sorarsanız, bu inekler İstanbul’a yaraştıkları ölçüde diğer hiçbir yere yaraşmıyorlar! Biliyorum biliyorum, aslında çaktırmadan, "eh, iki ayaklı inekler kentine tabii ki onların dört ayaklıları yakışır" demek istediğim gibi bir iftirá atacaksınız. Háşá!
Aslında ben bu inekleri görmüştüm. Hayır, kırda meráda otlayanları kastetmedim. Daha neler, sabah akşam tarla bayır dolaştığım mı var ki, bir de öküz trene bakarmış gibi onların memelilerini gözetleyeceğim.
Sözünü ettiğim inekleri, hani geçen pazar burada da bahsini açmış olduğum ve iki buçuk aydan beri İstanbul’u bir kır senfonisinin notalarıyla şenlendiren heykeller oluşturuyor.
İşte, daha önce diğer bazı Batı kentlerinde de bunların aynısını görmüştüm.
Çok da hoşuma gitmişti. İçimden, yaratıcılarına, "aklınızla bin yaşayın" demiştim.
Fakat, yedi tepeli şehrimin divánesi olduğumdan mıdır nedir bilemiyorum, bana sorarsanız, bu inekler İstanbul’a yaraştıkları ölçüde diğer hiçbir yere yaraşmıyorlar!
Biliyorum biliyorum, bunu söyledim ya, şimdi mutlaka günáhıma gireceksiniz.
Yani, mecázi bir çağrışım yaptığımı iddia ederek, İstanbullularla büyükbaş hayvanlar arasında zoolojik bir ilişki kurduğumu öne süreceksiniz.
Sonra da, aslında çaktırmadan, "eh, iki ayaklı inekler kentine tabii ki onların dört ayaklıları yakışır" demek istediğim gibi bir iftirá atacaksınız.
Háşá!
ÖKÜZ KELİMESİ CUK OTURUR
Evet háşá ve dört çocuğumun başı üzerine; üstelik de ayağımı kaldırmadan yemin ediyorum ki, aklımın kenarından ve köşesinden dahi asla böyle bir şey geçmedi.
Sadecene, gerçekten de, inek heykellerinin kent peyzajımızla son derece uyumlu bir atmosfer oluşturduğunu kastettim. O kadar!
Dolayısıyla, lütfen öküz altında buzağı aramayı bırakın ve kendi komplo teorilerinize beni de bulaştırmaya niyetlenmeyin.
Kaldı ki, eğer hakikaten böyle bir niyet taşıyor olsaydım, şehrimizdeki andavallıları tanımlamak açısından çok daha cuk oturacak olan yukarıdaki "öküz" kelimesi varken, boş yere zavallı ineklerin günáhına girmezdim.
Nitekim de rahmetli anneannem, anlayışı kıt böyle bir andavallının arkasından ya "házá öküz" ya da "öküz aleyhisselám" derdi ki, işin içine ineği karıştırdığını hiç duymadım.
Zaten de Türkçede öyledir!
Öyledir, zira en başta okul argosundaki "inek" ve "ineklemek" deyimleri olmak üzere, söz konusu hayvanla esas olarak çalışkan ve çalışmakta olan öğrenciler kastedilir.
Kabul, o çalışkanlığa rağmen belirli "anlayışsızlık" ve bilhassa "zeká düşüklüğü" de çağrıştırılır ama, bunu vurgulayan temel zoolojik benzetmeyi "öküz" kelimesi oluşturur.
Zaten de değişik dillerin büyükbaşlara ilişkin mecázi anlamları çok farklıdır.
Örneğin Fransızlar aynı sözcüğü bize "kel aláká" gelen anlamlarda kullanırlar.
"İnek" ünlemi ve ondan oluşmuş deyimler Voltaire lisánında, beklenmedik bir olumsuz gelişme veya sürpriz bir abartı karşısındaki hayreti ifade eder.
Elektrik faturası o ay pek mi tuzlu geldi, evin madamı "yok inek" diye feryádı basar.
Yahut, yine beklenmedik anda sırtınızdan vuran kişiye "inek postu" láfı reva görülür.
Doğrusu, kartezyen mantığa sahip oldukları iddia edilen Fransızların, tüm ömrü hayatı boyunca çayırda yavaş yavaş ve daima yeknesak şekilde otlayan inekçikle, sürpriz bir durum ve kalleş şahıs arasında nasıl ilişki kurabildiklerini ben de anlayabilmiş değilim!
İNEĞE HAKARET YOK
Sonra, aynı Fransızların da kullandığı ama bilhassa İngilizcede, en ciddi gazetelerin borsa haberlerine dahi yansıyan bir "süt ineği" tábiri vardır ki, bu, çok daha mantıki geliyor.
Aşağı yukarı bizdeki "sağılacak inek" anlamına gelir ve haniyse ahmak biçimde para dağıtan şahıs, şirket ve kurumlar için tanımlar.
Buna karşılık, matador millet olduğu için İspanyollarda "boğa" kelimesiyle üretilmiş sayısız deyim olmasına rağmen, "inek gibi ağır" láfının dışında, zavallı hayvanı aşağılayan pek fazla tábir yoktur.
Artı, inanılmayacak şey, Hollanda ineklerinin bütün dünyaya nám salmış olmasına rağmen Felemenkçede de hemen hiç yoktur.
Fakat bunu daha anlayışla karşılamak gerekiyor, çünkü cimriliği ve bezirgánlığı en az o inekler kadar meşhur olan Hollandalıların ekmek kapısına, daha doğrusu süt memesine hakaret etmeyecek kadar da akıllı oldukları su götürmez.
Ve tabii bütün bunlara, eti budu haydi haydi dolgun ama öyle ahım şahım albenisi olmayan kadınlara hemen tüm lisanlarda "inek" denildiğini de eklemek gerekiyor.
Nereden nereye ve de vah vah!
Nereden nereye, çünkü işte inek heykellerinin şehrimize nasıl yakıştığını açıklayacaktım ki, iftiranıza marûz kalınca kendimi savunmak zorunda kaldım.
Kelime etimolojisi ve hayvanat zoolojisi falan derken, ipin ucunu kaçırdım.
Sonra tabii ki vah vah, zira, belki bir tek ineğin kutsal addedildiği Hindistan dilleri hariç, hemen hemen diğer bütün lisánlarda zavallı dört ayaklıyı aşağılayan; her halükárda da onu asla yüceltmeyen deyimleri gördükçe, içim cız etti ve hálá ediyor.
Ve şimdi hem sizin iftiranıza, hem de inek günáhkárlarına meydan okuyorum.
Eğer param çıkışırsa, ay sonundaki açık artırmada onlardan birini haraç mezat alacağım ve baş köşeye yerleştireceğim ki, hepinize nispet olsun.