İkinci eşeknáme

Zavallı eşekler muazzam eziyet çekmiş.Kimi sakar aksak topallarmış; kimi bel fıtığı acısı çekermiş; kimi de nal yarası sancısından anırırmış.

Farkındayım, geçen pazar láfı kasten yuvarlamış ve yazının sonunu getirmeyerek devamı bu haftaya sarkıtmıştım ya, siz de o günden beri mutlaka meraktan çatlıyorsunuzdur.

Elimle koymuş gibi biliyorum ki, "Eşek inadı zaten malum bu adam şimdi de eşeklik raddesini neden "eşekname" yazmaya vardırdı? Dilinin aklındaki baklayı; daha doğrusu torbasının içindeki arpayı nasıl çıkartacak" diye söylenip duruyorsunuz.

O halde, sen sağ, ben selámet, işte gerekçesini derhal açıklıyorum.

Efendim, malûm, Kadim Mısır uygarlığını daha da çok bilmek ve öğrenmek için, yerlisi ve yabancısıyla orada hanidir ve hiç durmadan arkeolojik kazılar yapılıyor. İşte bunlardan birisinde de yirmi-otuz tane eşek iskeleti bulunmuş.

Kahire’nin 450 km güneyindeki bir kolektif mezarlıkta, "zoo-arkeolog" denilen hayvan uzmanları devreye girmişler. Kemiklerin yaşını saptamak için hemen karbon testi yapmışlar ve yaklaşık beş bin yıl önce yaşamış olduklarına karar vermişler. Artı, yine aynı uzmanlara göre, zavallıcıklar muazzam eziyet çekmiş. Eh buna can mı dayanır, sırtlarında kırbaç ve kıçlarında değnek, biçare eşekler muhtemelen piramitlerin veya onların benzerlerinin inşasında çalıştırılmış olduğu için, hemen hepsinin vücut anatomileri deformasyona uğramışmış.

Ne bileyim, yaşadıkları dönemde kimi sakar aksak topallarmış; kimi bel fıtığı acısı çekermiş; kimi de nal yarası sancısından anırırmış. Her halükárda da sonuç şuymuş ki, eşek en az yarım bin yıl önce evcilleştirilmiştir ve de yular takıldığı andan itibaren en ağır işlere koşulmuştur. Bunun ilk gerçekleştiği coğrafya ise Afrika-Ortaoğu eksenlidir.

MERZİFON SIPASI

Biliyorum, burun kıvırıp "Ee, bunda ne var" diyeceksiniz. "Her şey bitti, şimdi bir de bilgiç lisánda "ejiptolog" denilen Mısır tarihçiliğine mi hevesleniyorsun? Doğrusu, bir o kusur kaldıydı!" diye ünlem işareti koyacaksınız.

Sonra da muhtemelen, "Paşam paşam, sende aniden zuhur eden şu eşek aşkı gerçekten böyle hád bir seviyeye mi vardı ki, geçen hafta gecekondu mezbahalarındaki sucuk malzemesine ağladığın yetmezmiş gibi, şimdi işi artık firavunlar zamanındaki merkeplerin çektiği ezá ve cefáya vardırdın" diye ekleyeceksiniz.

Hatta belki de çizmeyi, daha doğrusu semeri aşarak, "Efendi, madem şu dört ayaklıyı bu kadar seviyorsun, bari Kleopatra’yı baştan çıkartmak için ona bir Merzifon sıpası hediye etseydin. Metresine göstermiş olduğun bu inanılmaz küstahlıktan dolayı Sezar da senin postunu o sıpanın üzerine eyer diye öyle bir güzel seriverirdi ki, biz de senin zırvalarını dinlemekten kurtulmuş olurduk" diyerek, şahsıma ve eşeğe karşı beslemekte olduğunuz hüsnüniyetsizlik duyguları açık açık dile getirmekten çekinmeyeceksiniz.

Allah rızası için, bu kötü niyetiniz karşısında ben şimdi size ne diyeyim?

Hangi cevabı vereyim?

Vaar, vaar, aslında benim Tophane dağarcığımda lafı sizin ağzınıza tıkayacak ve taşı gediğine oturtacak bir değil bir cevap var ama biliyorum ki, bu takdirde altında kalkamayacaksınız. Kalkamazsınız.

Dolayısıyla da, mat edilmiş olmanın öfke ve çaresizliğiyle hazımsız davranacaksınız. "Eşek" kelimesini mutlaka iki veya üç "ş"yle vurgulamak ihtiyacını hissederek, pervasızlık derecenizi, benim bütün cennet mekán ecdádımı da "atgiller" familyasının "uzun kulaklılar" kategorisine katmaya vardıracaksınız.

O BİÇARE EŞEKLER

Evet vız gelir, çünkü aile şeceremi maymundan sonra iki ayakları üzerine ilk dikilen o "homo erectus" insanına kadar çıkartamam.

Ancak Fatih Nüfus İdaresi Hacıüveys Mahallesi arşivleri ortada. Benim gibi bütün ecdádımın da yedi kuşaktır, ayaklarımızdan dördünü değil yalnız o ikisi kullandığı ve de onların üzerinde ustaca yürüdüğü, defterlerde ispatlıdır.

O halde, iyisi mi, hakaretámiz sözlerinize rağmen büyüklük bende kalsın.

Eeee? "Eee’si şu, eşek sevgimi hákir görerek ve küçümseyerek araya laf sıkıştırdınız. Üstelik de haddinizi bilmeyerek, familyam dahil bendenizi, aşağılamak gafletine düştüğünüz o eşekle bütünleştirmek çağrışımını yaptınız.

Ben de altında kalmayınca işte ipin ucu kaçtı ve yazı bitmedi. Oysa burada, Mısır’daki arkeolojik mezarın Afrika eşekleriyle, Avrupa’daki yine son arkeolojik kazılarda bulunan o ilk iki ayaklı "homo erectus" insanlar arasında ilişki kuracaktım. Çaresiz, bunu anlatmak da gelecek pazarki "üçüncü eşekname"ye kaldı.
Yazarın Tüm Yazıları