İki millet, iki devlet, iki çıkar

İLKİN, şu "tek millet, iki devlet" garabetinden başlayalım.

Anladınız, "gocunduğu" (!) ve "alındığı" (!) için şimdilerde Ankara’ya karşı şantaj politikasına başvursa da, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in daha kısa bir süre önce, kendi ülkesiyle Türkiye arasındaki bütünlüğü vurgulamak amacıyla kullanmış olduğu cümleyi kastettim.

Ama ifadeyi "garabet" diye nitelendirdim, çünkü öyledir!

***

EVET öyledir, zira her şeyden önce, hanidir ve hanidir hüküm süren ulus-devletler çağında, tek bir millet iki ayrı devlet çatısı altında varolmaz! Varolamaz! Mümkün değildir!

Ama doğru, tıpkı Türklerle Azeriler arasındaki ırki bağ gibi, aynı kavim ve etnisitelere mensup insan topluluklarının ayrı bayraklar altında yaşaması çok sıradan bir olgudur.

Cermenlerin Almanya, Avusturya ve kısmen İsviçre; Slavların Rusya, Ukrayna ve Balkan ülkeleri; veya İberya-Yerli melezi Latin Amerika halklarının, ortak kökenlere rağmen değişik devletler oluşturması gibi, yukarıdaki durumun sayısız örneği mevcuttur.

Fakat, böylesine soy sop ilişkileriyle "millet" olunmaz!

***

OLUNMAZ, çünkü genetik formüllerin, benzeşir lisanların, kültürel paydaların yakınlığı, insan gruplarını o "millet" seviyesine ulaştırmaya yetmez.

En üst aşamayı tanımlayan bu kavrama erişebilmek için, mutlaka ve mutlaka ortak bir yapıya, yani ortak bir modern "devlet"e ihtiyaç vardır. Bunlar birbirleriyle özdeşleşirler.

Birinin diğerinden bağımsız ve farklı olması tahayyül dahi edilemez.

Dolayısıyla, Türkler Türkiye, Azeriler de Azerbaycan ulus-devletlerinin yurttaşı olan iki a-y-r-ı millettir ve de nokta!

Onların "tek" (!) olduğunu söylemek ise abesle iştigal eder ki, "garabet" addedilir.

***

NİTEKİM, yukarıdaki "iki ayrı gerçek"i en önce bizzat Azerbaycan benimsedi.

Örneğin, KKTC’yi asla tanımadı ve tanımak láfını dahi ağzına almayı reddetti.

Halbuki, Aliyev’in tanımından yola çıkarsak, Kıbrıs Türklerinin de mutlaka o "tek millet" kavramı içinde yer alması gerekiyordu. Oysa Bakû havaya bakıp ıslık çaldı.

Fakat işin derinine inerseniz de, kendisi açısından en doğru olan tutumu takındı.

Zira, Ankara hariç, uluslararası camia tarafından hukuki geçerliliği olmayan bir Kuzey Lefkoşa’yı hayali ve afaki bir "tek millet" adına resmileştirmek, hem Azerbaycan ulus-devletinin, hem de Azeri milletinin "reelpolitik" çıkarlarıyla kesinkes çelişirdi ve çelişiyor.

Dolayısıyla, ne Türkiye ulus-devletinin, ne de Türkiye milletinin bu konudan ötürü Azerbaycan’ı ve Azerileri eleştirmek gibi bir hakkı yoktur ve olamaz!

***

İMDİİ, bizim böyle bir hakkımız yoktur ama, Azerbaycan buna sahip midir?

Yani, Ermenistan’la kavgalı Bakü’nün, Erivan’la ilişkileri normalleştirmek istiyor diye Türkiye’ye ateş püskürmesi ve Rusya kartına oynaması sırf ona tanınmış bir ayrıcalık mıdır?

Asla! Böyle bir tavır yenip yutulacak şey değildir ve hiçbir şekilde onaylanamaz!

Çünkü, Azeri yaklaşımının İlham Aliyev’in zaten temelsiz bir "tek millet, iki devlet" belágatiyle zıtlaşması bir yana, Bakü’nün işi diplomatik arenada ve gaz fiyatlarında şantaja vardırması, "iki millet, iki devlet" gerçekliğindeki uluslararası ilişkilerle dahi çelişmektedir.

Daha dobra dobra söylemek gerekirse de, Hazar başkentinin yukarıdaki bencil tutum, Aliyev ve babasının geçmişte yetiştiği "Sovyet ekolü"nün ve bu geleneği yeniden hortlatan Putin Rusya’sının malûm siyasetleriyle aynen benzeşmektedir.

Zaten işin püf noktası da o Rusya’ya odaklanmaktadır ki, buna yarın değineceğim.
Yazarın Tüm Yazıları