ÖNCEKİ gün, biri Moskova’da, diğeri Brüksel’de olmak üzere, Rusya ve Avrupa malûmu ilám ettiler.
Birinci bağlamda, Kremlin Dmitri Medvedev önce, müteveffa SSCB’nin artık tek kutuplu bir dünyayı kabullenmeyeceğini duyurdu.
Sonra da, eski Çarlık ve Sovyet imparatorluklarından "miras" (!) sayıldıkları için "yakın çevre" diye adlandırılan periferik ülkelerde "müdahil taraf" olacağını bildirdi.
Ve, burada hemen bir parantez açalım.
* * *
SİLİK bir teknokrat kimliği yansıtan Medvenev resmen Rusya Devlet Başkanı sıfatını taşısa dahi, aslında Kremlin’deki iktidar iplerini hálá Vladimir Putin tutuyor.
Epey bir müddet "acaba öyle mi" sorusuna yol açan denklem, son Gürcistan kriziyle birlikte artık kesin cevaba kavuştu. Rusya’yı kimin yönettiği konusunda tereddüt kalmadı.
Çünkü, zaten halefini de kendisi seçmiş olan eski KGB ajanı, Tiflis’i hedefleyen karşı saldırı ve işgal harekatlarını koordine etmekle yetinmedi. Onlara bizzat karar veren kişi oldu.
O halde, aşağıdaki saptamayı yaparsak yanlışa düşmüş sayılmayız.
* * *
PAZARTESİ günü Dmitri Medvedev tarafından dile getirilen "oturaklı Rusya" deklarasyonu özünde, Putin’in başlatmış olduğu "sertleşme politikaları"nın bir üst aşamaya sıçramasından başka bir şey değildir.
Başka bir deyişle, kızıl veya beyaz daima Rusya olan o Rusya, enerji vanalarını elinde tuttuğunu ve onun sayesinde de kasaların dolu olduğunu bildiğinden, bu kozlarına güvenerek, hanidir sürdürdüğü nicelik değişimini şimdi bir nitelik sıçramasına dönüştürmüştür.
Belki henüz bir "soğuk savaş"tan söz etmek için zaman erkendir.
Ancak hiç kuşku yok ki, tekrardan "palazlanan" Moskova bundan böyle "meydanı boş bırakmayacaktır".
Ve tüm bunlar üç aşağı-beş yukarı tahmin edildiğinden de, Medvedev’in meydan okuyan konuşması, yukarıdaki belirttiğim gibi, son tahlilde bir "malûmun ilámı"dır.
* * *
AYNI malûmun ilámı, önceki gün Belçika başkentinde olağanüstü toplanan AB devlet ve hükümet başkanları zirvesi için de geçerlilik taşıdı.
Çünkü, yine tahmin edildiği gibi, Topluluk liderleri Moskova’ya yönelik olarak tek bir "dişe dokunur" karar almaktan dahi kaçındılar.
Tamam, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü hiçe sayan Kremlin nispeten "sert" (!) bir ifadeyle kınandı ve taraflar arasında imzalanması öngörülen yeni işbirliği antlaşması şartlı olarak donduruldu ama, doğrusu bunlar "zevahiri kurtarmaktan" başka bir anlam taşımıyor.
Şu kesin ki, başta Almanya ve İtalya olmak üzere, enerji musluklarında "paçayı kaptırmış" olan Avrupa, eski Doğu Bloku ülkeleri hariç, Putin-Medvedev ikilisi karşısında, en azından şimdilik yelken mayna etmek siyasetini benimsiyor.
Üstelik, aynı "zevahiri kurtarmak" refleksi AB iç bünyesinde de ortaya çıkıyor.
Zira, Topluluk’un görünürdeki yekpareliğine rağmen, "tavizsiz" tutum takınılmasını isteyen o eski Doğu Bloku’nun "genç" başkentleriyle, Yaşlı Kıta’da "alargadan almayı" seçen "ihtiyar" başkentler arasındaki çelişki, háttá uçurum giderek derinleşiyor.
* * *
BÜTÜN bunlar nereye gider? Nereye götürecek? Nasıl bir rota tutturulacak?
Rusya’nın "kabadayılığı" ertesinde gerçekten çok kutuplu bir dünya mı doğacak, yoksa "Duvar"ın yıkılmasından beri süren "belirsizlik dönemi" yine devam edecek mi?
Soruların cevabını henüz bilmiyoruz ve ancak ilerleyen zamanla birlikte öğreneceğiz.