Hadi Uluengin: İki general

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Tarih meraklıları bilir, bir deniz imparatorluğu olan Büyük Britanya'nın Trafalgar kahramanı Lord Nelson'dan modern donanmanın yaratıcısı John Fisher'e dek ünü dünyayı sarmış amirali sayısızdır ama, 1815 Waterloo'sunun Wellington Dükü ve 1898 Hartum'unun Kitchener ‘Serdar’ı hariç bu Britanya'nın 19. asırda ne dişe dokunur bir kara ordusu, ne de usta addedilecek bir generali olmuştur.

Nitekim, 20'inci yüzyılı başlatan Güney Afrika'daki ‘Boer’ isyanı özünde bir İngiliz yenilgisidir. Zevahire rağmen Cihan Harbi de pek farklı değildir.

Fransa'daki Birleşik Krallık birlikleri komutanı Dougles Haig gayet kötü bir strateji izlemiş ve Somme cephesindeki katliamın sorumluluğunu taşımıştır.

Gelibolu'ya çıkmaya yeltenen Ian Hamilton ise tabya ve süngülerimizden öyle sille yemiştir ki, hayali zafer bültenleri kelle kurtarmaya yetmemiştir.

‘Times’ hezimeti açıkladığında hazret alelacele postalanmıştır.

Açıkçası, bir deniz emperyalizmi ülkesi olan Majesteleri İmparatorluğu 2. Savaş'a kadar piyade muharebelerinde ve kara rütbelilerde çuvallamıştır.

* * *

FAKAT 2. Savaş'ta durum değişmiştir. Afrika, İtalya, Fransa, Birmanya, bin bir cephede üstün düşmana karşı kahramanca çarpışan Britanya birlikleri ve onların komutanları modern askerlik sanatına çok parlak sayfalar yazmışlardır.

Yeni Dünya'nın zinde kuvvetleri ve Kızıl Ordu'nun fedakarlıkları bir yana, bana sorarsanız müttefik zaferdeki aslan payı hem büyük Churchill'in siyasi ve manevi dirayetinde, hem de İngiliz generallerin stratejik dehasındadır.

Hiç şüphesiz, bu generallerin başında Sir Bernard Montgomery gelir.

O Montgomery ki El Alam, Trablus, El Alameyn, ‘tommy’leriyle aynı kurtlu peksimeti paylaşarak Rommel'in ejderha tanklarını çölde durdurmuş ve savaşın kaderini değiştirmiştir, Anavatana çağrılıp Normandiya çıkartması öncesinde birleşik kara kuvvetleri komutanlığını üstlendiğinde yine efsane yaratmıştır.

İlk harekatın beş komik tümenle gerçekleşebileceğine inanan Amerikan hayalciliğine direnerek İttifak ordusunu yeni bir hezimetten korumuştur.

Fransa'da köprü başı mı tutuldu, Stalin'in barış sonrası hesapları belli, her şeyiyle ‘british’ Britanya mareşali yanlarda hiç zaman kaybetmeden ve Ruhr havzası üzerinden direk Berlin'e yürüyüp Hitler'i teslim almak istemiştir.

ABD iç politikasına oynayan kurt Eisenhower'ın kendi Patton ve Bradley'ini kollayarak bunu kabullenmemesini hür dünyaya daha sonra çok pahalı ödemiştir.

Sir Bernard Montgomery bize yalnız ismiyle anılan ‘mont’ ceketini değil, 20'inci asır askerlik tarihine İngiltere'nin yazdığı şeref sayfasını bırakmıştır.

* * *

ZKUMANOVA mütarekesinde İttifak'ı temsil eden ve Kosova'ya yerleşecek NATO birlikleri komutanlığına getirilen İngiliz General Michael Jackson televizyon kameraları önünde Sırp taleplerinin reddedildiğini soğuk ve net bir ifadeyle açıkladığında, tesbihte hata olmaz, kendisini birden Montgomery'ye benzettim.

Oysa Jackson'a ilişkin bilgim sınırlı. Bosna'daki kuvvetleri yönettiğini; mülteci yerleşiminde başarı kazandığını; eratına çok yakın ama süper ‘british’ tavırlarıyla hasımlarına mesafeli, hatta küstah davrandığını duymuşluğum var.

Ayrıntı için interneti taradım, talihsiz tesadüf, hilkat garibesi zenneyle adaş olduğundan şarkıcı Jackson'un havaiyatından başka bir şeye raslayamadım.

Belki yanılıyorum, fakat bu General Jackson bana Sir Bernard Montgomery gibi halis İngiliz kumaşından dokunmuş bir asker olduğu izlenimini veriyor.

Nane molla karargah subaylarını andırmıyor ve kök söktüreceğe benziyor.

İnşallah da öyle çıkar. Çetnik suçlu yakaladığında okkalı şamar indirir.

Kosova'nın ihtiyaç duyduğu barışı Sırpların önünde el pençe divan durarak değil, muzaffer kuvvetlerimizin şartlarını harfiyen uygulatarak sağlar.

Dileyelim ki, General Michael Jackson büyük komutan Sir Bernard Montgomery' nin 20. yüzyıl Britanya ordusu geleneğini sürdürerek yüzümüzü ak çıkartır.



Yazarın Tüm Yazıları