"İHTİYAR, çirkin, şişko ama akıllı sayılabilecek bir kadınla biraz láflamak ister misiniz? Buradaki ’profil’iniz çok ilgimi çekti ve sizinle mutlaka konuşmayı arzuladım".
İmza: "H.Arendt"
Haydaa ve de buyrun bakalım!
*
EY aziz okuyucu, tekrar elini vicdanına koy ve şu sorunun cevabını ver:
Kaç pazardır anlattığım gibi, Avusturyalı ressam Moriz Jung’un desenini görüntü ve Danimarkalı filozof Sören Kirkeegaard ismini takma ad olarak kullanıp internetin "chat meydanı"na çıkmış olan bu satırlar yazarı, sabah sabah yukarıdaki elektronik mesajı alıyor.
Tamam da, "ihtiyar, çirkin, şişko ama akıllı sayılacak bir kadın"ı neylesin?
Çünkü onun aklı fikri, "Maskara" rumuzunu ve erotikalı ayak fotoğrafını ekrana yansıtarak kendisine haniyse ilán-ı aşk etmiş olan "esas sanal sevgili"sindedir.
Yine ballandıra ballandıra anlattığı gibi, "kırmızı ojeli Maskara Hanım’ı" baştan çıkarabilmek; yani soyutu somuta dönüştürebilmek için, elinden her geleni yapmaktadır.
*
KABUL, "aşk"ı (!) karşılıksız kalmamaktadır ama, eh altı üstü, numarası meçhûl bir cep telefonundan sevdalı "SMS" mesajları ve uzun uzadıya "mail" postaları almaktadır.
Yani, "sanallık" gerçekliğe, platoniklik ise realiteye ulaşamamaktadır.
"Şuraya gel; buraya gideyim; orada buluşalım" türünden yalvarma ve yakarmaları her defasında, "şimdi mümkün değil; gelecek sefere; yakında" gibisinden kaytarma cevaplarla geçirilmektedir.
Zaten de, şu sabahın köründe eğer yine yeniden "chat hattı"na bağlandıysa, klavyeye kuvvet, bu defa ne edip edip "Maskara Hanım"ı kafese koyabilmek içindir.
Fakat işte bağlandı ve o ne, "nihayet birbirimize kavuşuyoruz" müjdesi yerine, sarı çizmeli Mehmet Ağa’dan; daha doğrusu, herhalde "pörsük göbekli Fatma’nım"dan gelmiş olan yukarıdaki mesajı buluyor.
İhtiyarmış, çirkinmiş, şişkoymuş ama akıllıymış. "Profil"im de ilgisini çekmişmiş.
Çekmeseydi efendim! Oraya mıknatıs koymadım ya!
Peki ama, soruyu tekrarlıyorum, siz benim yerimde olsanız ne yapardınız?
*
NE yapardınız ve "Kırmızı ojeli Maskara Hanım"ın aşkıyla yanıp tutuştuğunuza; üstelik, ekran önü boşboğazlıklarıyla kaybedecek vaktiniz olmadığına göre, sanal álemdeki boşluk marjından yararlanıp, "H.Arendt" rumuzlu şahsın mesajını cevapsız mı bırakırdınız?
Háttá hanesinin üzerine "istemezük" çarpısını tıklayıp, selámı sabahı keser miydiniz?
Yoksa, bana burada ağzınızı açar ve gözünüzü yumar, "Ayıp yahu! Bak kadıncağız kendi niceliğini saklamadan sana son derece kibar bir ’uvertür’ yapmış. Sen bu kadar uçkur düşkünü ve bu kadar görüntü budalası bir adam mısın ki, ihtiyardır, çirkindir, şişkodur diye, alt tarafı ’sanal’ bir temastan bile kaçınıyorsun" azarını mı çekerdiniz?
Hayır, ne nasihatınıza, ne azarınıza ihtiyacım var, çünkü ben zaten ikinci şıkkı seçtim.
Yani, "H.Arendt" rumuzlu mesaja, "Estağfurullah hanımefendi! Náçiz şahsıma aláká göstermekle zaten büyük teveccüh bahşetmiş oldunuz. Sizinle bir kaç kelime yazışabilmek benim için bahtiyarlık anlamına gelecektir" gibisinden bir cevap yolladım.
*
EVET böyle bir cevap yolladım, zira benim esas ilgimi çeken noktayı "ihtiyar, çirkin ve şişko" hanımın "H.Arendt" rumuzunu kullanıyor olması oluşturdu.
Gerçekten de, burada, sözünü etmiş olduğu "akıllılığı"nı daha ilk anda kavradım.
Çünkücüğüme, "H.Arendt" takma adı aslında 20. yüzyılın çok önemli filozoflarından olan Hannah Arendt’in isminden kaynaklanıyor ki, kendi hesabıma onun "ulus devlet totalitarizm" teorisine katılmasam dahi, Martin Heidegger’in de hem öğrencisi, hem metresi olmuş olan bu büyük ve çileli kadının kitaplarını cilt cilt devirmişliğim vardır.
Eh, tıpkı benim Danimarkalı Kierkegaard’ım gibi, çağdaş Alman feylezofu kendisine rumuz edinmiş bir kadınla herhalde epey "chatlaşacak" şeyim olacaktır.
Kabul de, n’apim ve hani benim "kırmızı ojeli Maskara Hanım"ım?
*
NEYSE, "ihtiyar, çirkin, şişko, fakat akıllı" partnerime názik yanıtı "mailledim" ama, yalan söyleyecek değilim, ondan gelecek yeni bir cevabı zerre kadar umursamıyorum.
Hátta gelmese çok daha iyi olur, çünkü ekran karşısındaki gudubet bir hatunla "ulus devletin dejeneransı, eşittir totalitarizmin doğuşu" gibi karın ağrısı tartışmalara girmek değil, Alaattin’in lambasındaki gibi, "sanal yavuklum"u o ekrandan çıkarmak istiyorum.
Haldır haldır, "chat" listesinde ve posta kutusunda "Maskara" işaretini arıyorum.
*
FAKAT heyhat, "Maskara" tekrar maskaralığını yaptı.
Yine meçhûl bir numaradan cep telefonuma "Sevgilim, seni ne kadar özlediğimi ve kollarının arasına bürünemediğim için ne kadar üzüldüğümü tahmin edemezsin" diye bir "SMS" mesajı gönderdi. O kadar!
Bütün gün ne "chat"a geldi ne de elektronik kutuma tek satır attı.
Cazi hüzünlerin indiği akşama doğruydu ki, aynı elektronik kutuma sırf H.Arendt’ten bir ileti gelmiş olduğunu gördüm. Açmak ihtiyacı dahi duymadım ve ertesi sabaha bıraktım.
"Kırmızı ojeli Maskara Hanım"ın "sanal yokluğunu" unuturum umuduyla da dışarıya, mavi notaların ve viski buharlarının dolaştığı bara vurdum.
Postadan ne çıktığını, daha doğrusu çıkmadığını ise gelecek pazara bırakıyorum.