Hrant’ın röportajı

KAR sulu sepken yağıyor. Ama öyle ahmak ıslatan falan atıştırmıyor. Cidden yağıyor.

Üstelik de rüzgâr poyraz, karayel esiyor ki, pir esiyor. Dondum. Sırtım buz kesti.

Haberin Devamı

Oysa kalabalık arttı ve metrodan akın akın çıkan insanlar aynı yöne doğru yürüyorlar.

* * *


BİRAZ
öncesine kadar caddenin yalnız Şişli istikametine giden tarafı kapatılmıştı.


Fakat ahali artık güzergaha sığmadığı için şimdi karşı trafik de kesildi.


Bu arada amplifikatör “yiğidim, aslanım burada yatıyor” hüzünlerini tekrarlıyor.


Yiğidimin, aslanımın, “ahparik”imin yattığı yerde ise karanfiller ve mumlar duruyor.


Gelenler, hain kurşunla vurulduğu noktaya bırakıyorlar.


Ama sulu kar üzerlerini hafifçe beyazlaştırıyor ve rüzgâr alevleri ara sıra söndürüyor.

* * *


BURADAYIZ
, çünkü Hrant Dink’in katledilişinin üçüncü yılını idrak ediyoruz.


Yani, o üçüncü yılda bile hesabın hala sorulmamış olmasının hesabını soruyoruz

Haberin Devamı


Hayır hayır, ifade yanlış! Ne haddimize, tabii ki hesap filan sormuyoruz. Soramıyoruz.


Böyle bir yetkimiz, böyle bir gücümüz, böyle bir şansımız yok!


Burada yalnız ve yalnız, niçin sorulmak istenmediğinin sorusunu sorabiliyoruz.


Ve kendi kendimize verdiğimiz yanıt sadece dört kelimelik bir sloganla bütünleşiyor.


“Hrant’ın katili, Ergenekon devleti”
şiarı tüm gerçeği bütün çıplaklığıyla özetliyor.

* * *


SULU
sepken yağan kar dobra dobra kara çevirdi. Karayel de tam iflah kesiyor.


Bir eliyle sevgilisinin elini tutan, diğer eliyle de “hepimiz Ermeniyiz” panosunu taşıyan ve burnunda “piercing” bulunan genç kızın beresi yavaştan yavaşa beyaza büründü.


Tesettürlü genç kızın manto yakasına iliştirdiği Hrant esmi ise taneciklerle kaplandı.

Ve, sayıları hala çok sınırlı kaldığı için eyvah ki eyvah ama yine de müjde ki müjde, o tesettürlü genç kızlar ve o mütedeyyin delikanlılar geçen yıllara oranla bu defa daha fazlalar.


Zaten kalabalık da giderek fazlalaşıyor. Ne kar, ne rüzgâr, ne soğuk azim kırabiliyor.


Sonra amplifikatör “yiğidim, aslanım burada yatıyor” hüzünlerini tekrarlıyor.


Binlerce insan da “H-rant-ın ka-ti-li / Er-ge-ne-kon dev-le-ti” öfkelerinde ağlıyor.

* * *


BURAYA
bu an gelmek yürek ister! İzan ister, namus ister, vicdan ister ve irade ister.

Haberin Devamı


Türk olarak, Ermeni olarak, Kürt olarak; artı, İslam, Hıristiyan veya deist olarak ister.


Hayır, “Ergenekon”un fişleyeceği korkusundan falan değil! O meyus defter kapandı.


Açılmayacak da! Daha doğrusu, artık onun defterleri açılacak. Mürekkebi yalatılacak.


Ama yine de “Agos” önündeki bu tören pırıltılı bahar günlerinin piknik mitingi değil!


Şuraya şu an gelmek; yani kara, rüzgâra, ayaza meydan okuyarak sıcak evini, kuru işyerini, ılık odasını bırakmak zahmetine katlanmak; şurada şu an Hrant Dink’in katledilişinin yıldönümünde binlerce ve binlerce birleşerek ve saatlerce ve saatlerce üşüyerek adalet istemek belirli bir yürek, belirli bir izan, belirli bir vicdan ve belirli bir irade gerektirir.

Haberin Devamı


Ve şükür, o yürek, o izan, o namus, o vicdan ve bilhassa da o irade artık bizde var!

* * *


EVET
var! Burnu “piercing”li genç kızda da var, başörtüsü hicaplı genç kızda da var!


Türk’te de, Kürt’te de, Ermeni’de de var; İslam’da, Hıristiyan’da, deistte de var!


Ve, yüreğimizin, izanımızın, vicdanımızın varolduğunun ispatı, şimdi tipiye dönüşmüş kar altında“H-rant-ın ka-ti-li - Er-ge-ne-kon dev-le-ti” şiarındaki iradi kararlılıkta yatıyor.


O Hrant’ım da, o yiğidim de, o aslanım da, o “ahparik”im de işte tam burada yatıyor.


Ve biline, pırıl pırıl bahar güneşinin karanfiller üzerindeki karı eriteceği ve püfür püfür yaz rüzgârının da anma mumunu değil, adalet meşalesini alevlendireceği gün artık yakındır.      

Yazarın Tüm Yazıları