Heykeldeki Atatürk

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Dün Mustafa Kemal'in elli dokuzuncu ölüm yıldönümünü idrak ederken, Nuriye Akman'ın gerçekleştirmiş olduğu mükemmel röportaj beni düşüncelere sürükledi.

Akman bu mülakatında, üç yüz elli adet heykelle Atatürk yontuları rekorunu elinde tutan ve fabrikasyon iş gören Necati İnci'yi konuşturuyordu.

Doğrusu İnci de inci döktürerek konuşuyordu...

* * *

MEĞER gülümseyen bir heykel mümkün değilmiş, çünkü hem Gazi'nin bu oluş tarzındaki fotoğrafları pek azmış; hem zaten kendisi o kadar çok düşünmüş ki tebessüm etmeye zaman bulamamış; hem de, her halükarda yontu ciddiyet işiymiş.

İnsaf ! Gözlerimin önünde en az on tane gülen çehreli Atatürk beliriyor.

Rumeli lehçesiyle yaptığı latifeleri anlatan anı kitapları da cabası...

Ama Necati İnci'nin bir sonraki incisi daha da ilginç.

Nuriye Akman'ın sanat yaratıcılığına ilişkin yönlendirmelerini geçiştiren ‘heykeltıraş’, ‘ağlayan Atatürk olur mu ?’ sorusuna derhal ‘evet’ cevabını yapıştırıyor ve ekliyordu: ‘Hatta şimdi gözünü çevirse, nasıl olsa ağlardı’.

Ne demeli ?

Atatürk ‘yontu’larını tekele almış şahsın böylesine ‘derin’ yorumlarından sonra Mustafa Kemal heykelleri hakkında artık söylenecek çok şey kalmıyor.

* * *

FAKAT, ‘Türkiye’nin Michelangelo'su' olarak tanımladığı pederinin taş atelyesinden yetişme İnci bir de güzel sanat kurumlarındaki anatomi hocası yoksunluğu hakkında ders veriyordu ki, doğrusu o zaman kafamın tası tam attı.

Yahu, Sultanbeyli'ye dikilen ve değil akademisyenin, resim dersinde orta alan bir ilkokul çocuğunun dahi bedeni ölçüsüzlüğünü ve görsel fukaralığını anında farkedebileceği o hazin heykel bu zatın imzasını taşımıyor mu ?

İmalathanesinde yontulmuş ve dökülmüş şeylerin yüzde doksan dokuzu, biraz bakma adabına sahip olan herkesin gözünü oyacak kadar falso içermiyor mu?

Anatomi dersi vermeye kalkışan şahıs, anatomik ve estetik açıdan da bir şaheser olan Mustafa Kemal Atatürk'ün bu iki erdemini gaspetmiyor mu ?

Ölüm yıldönümünde İnci'nin incileri boğazıma inci değil ilmik dizdi.

* * *

SORUN aslında çok derin ve bir taş ustasının hezeyanlarıyla sınırlı değil.

Zira, Necati İnci aslında ideolojinin talep ettiği Atatürk'ü üretiyor.

Çatık kaşlı, ciddi, standart ve fabrikasyon... Üstelik İnci sanatçı maharetine sahip olmadığı için Mustafa Kemal'i anatomik yönden de ıskalıyor.

Ama bu ideoloji açısından önem taşımıyor. İdeolojinin rakı içerken kahkaha atan, Rumeli lehçesiyle şaka yapan, çoğulu şahsında yaşayan ve yaşatan insani ve insancıl bir Mustafa Kemal Atatürk'e ihtiyacı yok. Bu onu ilgilendirmiyor.

Onu, Kemal adını gaspederek ve Kemal'in amacıyla tamamen çelişir biçimde inşa etmiş olduğu çatık kaşlı ve yekpare ideoloji için aynı tür semboller ve tabular yaratmak ilgilendiriyor. Estetiği umursamıyor. Göz adabına aldırmıyor.

Dolayısıyla, Necati İnci'nin heykellerindeki Atatürk yaşamış olan Atatürk değil. Felsefi bir maneviyatta da değil, artistik bir maddiyatta da değil...

Heykeldeki Atatürk, standartlığında yontulmamız ve kalıbında dökülmemiz istenen ideolojinin taştaki ve madendeki tezahürü. Mermer ve tunç yanılsama...

Vefatının elli dokuzuncu yıldönümünde, ben, estetik ve anatomi fukarası heykellerle empoze edilmeye çalışılan Mustafa Kemal Atatürk'ü değil, insani ve insancıl; çoğul ve çoğulcu Mustafa Kemal Atatürk'ü seviyorum. Çok seviyorum.

Kötü taş ustaları heykel yontabilir, ama düşünceleri asla yontamaz.

Yazarın Tüm Yazıları