Harbiye mi, savunma mı

ESKİDEN "savunma bakanlığı" denilmezdi. Böyle bir tanımlama mevcut değildi.

Hemen bütün dünya dillerinde "savaş bakanlığı" ifadesi kullanılırdı.

Bizdeki adı da "harbiye nezareti"ydi ki, İttihatçı Enver ülkeyi oradan batırmıştı.

* * *

TERMİNOLOJİ değişimi 1914 - 1918, bilhassa da 1939 - 1945 dehşetlerine uzanır.

Yukarıdaki iki kabusun yaratmış olduğu evrensel travma bir yana, farklılaşmadaki belirleyici olguyu da "savaş" sözcüğünün yaptığı saldırganlık çağrışımı oluşturmuştur.

Eh öyle ya, geçmiş dönem devletleri, bilhassa da emperyalist başkentler, bari silahlı kuvvetler yönetim mekanizmalarını "tecavüz nezareti" (!) diye vaftiz etselerdi!

Her halükarda şu kesin ki, "savaş bakanlığı"ndan "savunma bakanlığı"na geçiş, en azından lûgatte, insanlığın "cengaverlik"ten ziyade "barışçılık"a yönelmek iradesi yansıtır.

Ernst Jünger’in hayıflandığı gibi, o cengaverlik artık yüceltici erdem olmaktan çıkar.

Şimdi pasifik değerler gündemdedir ki, bu değişime not koyalım, aşağıda döneceğim.

* * *

TÜRKİYE’deki "ordu tabusu" tabii ki savunma harcamaları konusunu da kapsıyor.

Bununla sırf "Loockheed" uçaklarının alımında ortaya çıktığı gibi rüşvet olaylarını veya bilhassa, abur cubur çarçurları kastetmiyorum.

Esas vurgulamak istediğim noktayı, o harcamalardaki "stratejik öncelik" oluşturuyor.

Yani, ortada "x" miktar para varsa, onunla postal mı, tüfeng mi, yoksa batarya mı alınacaktır? Buna kim karar verecektir? Tehdit algılaması hangi kıstaslara göre saptanacaktır?

Zaten tüm bu unsurlar hayatiyet arzettiği içindir ki "stratejik" kelimesini kullandım.

Ve, zaten kendi işlerine sivillerin "burun sokmamasını" arzulayan TSK’nın o "stratejik öncelikleri", normalde bağlı olması gereken bakanlığın "savunma" sıfatına rağmen, esas itibariyle hálá eski dönemin "harbiye nezareti" tanımına uygun düşüyor.

Neden mi?

* * *

MESELÁ şundan ki, Ankara anasının nikáhı kadar para tutan ve dünyada çok az olan, en son model Alaman denizaltılarından ısmarlıyor?

Yahut, ABD’den havada ikmal uçakları satın alıyor.

Veya, esas olarak Güney Kore’yi finanse ederek tank yapımına hazırlanıyor.

* * *

PEKİ de, Güneydoğu’da "düşük düzeyli savaş" sürerken ve son Aktütün karakolu baskınına "mazaret" (!) gösterildiği gibi, "ödenek yetersizliği"nden (!) ötürü evlátlarımız her gün telef olurken, Türkiye savunmasının temel öncelikleri bunlar mıdır?

Yunanistan aynısından ısmarladı diye bizim de denizaltı siparişi vermemiz; çok uzak dış menziller hariç havaalanı dağılımımız in - kalk kolaylığı sağlarken, ikmal uçakları almamız; görünür gelecekte devletler arası kara muharebeleri gündemde değilken tank imalátına soyunmamız, gerçekten bizim "stratejik harcama" zorunluklarımıza mı dahildir?

Yoksa, yukarıdaki evlatlarımızın kaybını asgariye indirmek için muhkim karakolların inşa edilmesi; pilotsuz gözetleme uçaklarına, leyzır ışınlı kameralara, hızlı tahkimat taşıtlarına ağırlık verilmesi mi gerekmektedir? Bunlar e-n b-i-r-i-n-c-i öncelik değil midir ?

Söz konusu "düşük düzeyli savaş", kendi öz insanımızı sa-vu-na-cak tedbirleri her şeyden önemli kılmamakta mıdır?

* * *

OYSA dediğim gibi, savunma bütçe projesinin açıklanan bölümüne şöyle bir bakın, helikopter programı hariç, TSK "stratejik tercihleri"nin bunlarla uyuşmadığı göz çıkartıyor.

Yani, ordu, bağlı bulunması gerektiği bakanlığın adının çoktan "savunma" olduğunu unutmuşa benziyor ve eski "harbiye nezareti" geleneğini sürdürmekte ısrar ediyor.

Ve, o ordu tabusu yıkılırken artık bütün bunları da sorgulamak gerekiyor!
Yazarın Tüm Yazıları