Paylaş
Mevcut çıbanbaşı Güneydoğu’daki derebeylik kalıntılarından cerahat topluyormuş.
Dolayısıyla da, öyle “açılım” maçılım diye “emperyalist patentli” (!) reçeteler aramaktan derhal vazgeçip, o kalıntıları tasviye ederek bölgeyi kalkındırmak gerekiyormuş.
Bu takdirde, ne sihirdir ne keramet, aynı sorun otomatik olarak çözümlenecekmiş.
* * *
YUKARIDAKİ evlere şenlik “tahlil” (!), “ulusalcı- neo-ittihatçı” cihetin yalap şalap Marksizm yalamış kesimi tarafından dile getiriliyor.
Hani şu dün “halkların kendi kaderini tayin hakkı” diye mangalda kül bırakmayıp ve “azâdiya Kürdiya” diye hançere yırtıp, bugün “kart kurt”çu “Ergenekon”la aynı sanık sandalyesini veya aynı “gönül bağı”nı paylaşan hazretler var ya, işte onları kastediyorum.
Eh, “sol” lâfazanlığa rağmen “faşizan sağ”ın ipini bile çoktan göğüsledikleri; artı, o “sol”un en genel değerleriyle dahi çeliştikleri ve bundan ötürü de rezil-i rüsva duruma düşüp ti’ye alındıklarınını kendileri de farkettikleri için, son çare, “teori” icat etmeye kalkışıyorlar.
Bütün yarı münevverlerin muzdarip olduğu cahil cüretkârlığıyla, sanki başkaları hem Marx, hem anti Marx okumamışmış; sanki başkaları milli meseleye dair cilt devirmemişmiş; sanki başkaları etno-sosyoloji öğrenmemişmiş gibi, at babam at, Kürt sorununun feodalizmle özdeşleştiği uydurmasyonunu işte bu sahte “sol” salçaya bulayarak yutturmaya çalışıyorlar.
Meydanı boş buldukları için de tahrifatçılığı inanılmaz raddelere vardırıyorlar.
* * *
EVET evet, öylesine inanılmaz raddeye vardırıyorlar ki, bunlardan bir tanesi daha geçen gün, “kabul, Lenin halkların kendi kaderini tayin hakkından söz etmiştir ama, bunu kapitalizm veya feodalizm altında yaşayan insanlar için değil, Sovyet iktidarı ve sosyalizm aşaması için söylemiştir” gibisinden bir şeyler yumurtlamaktan utanmıyordu.
Fesüphanallah!
Tabii Vladimir İliç matah bir halt olduğundan falan değil ama yine de madem ki teori, madem ki ilke ve madem ki kitabiyat, o halde şeytan beni fena halde dürtüyor.
Diyor ki, al ve 1916 Zimmerwald’ında hakkı tavizsiz savunduğu polemikten, Finlerin Ruslardan ayrılmasına onay veren 1918 diskuruna dek, o Ulyanov’u o adamın burnunu sürt!
Hatta, uygulama tam zıddını gerçekleştirmiş olmasına rağmen Stalin’in bile yine teorik, yine ilkesel ve yine kitabi olarak, en feodal ve en “geri” halklar için dahi “istisnasız ayrılma hakkı” öngördüğü “Milli Mesele” cildini bizim cahil dümbeleğin gözüne sok!
* * *
İMDİİ, yukarıdaki sahte “sol” (!) lûgat ve tahrifatla kimi kandırıyorsunuz efendiler?
Heyhat, “reel sosyalizm”in, hatta daha öncesi, sömürgeciliği “uygarlık götürmek” (!) adına onaylayan “aydınlanmacı sol”un pratikte teoriden sapmış olduğu bir vakıadır.
Zaten de bunun içindir ki, “ulusalcı” çarpıtmalarından değil gerçeğinden bildiği bazı kitabiyatlarını benimsese bile sonraki fiiliyatları ortada olduğundan, bu satırlar yazarı Kürt meselesi konusunda öyle Lenin’i, Stalin’i, hatta Jaures’i bile emsal almaz ve örnek vermez.
Ancak, yine de şu gerçeği mutlaka ve mutlaka teslim etmekle yükümlüdür:
Hümanizma, dayanışma ve eşitlikçilik ekseninde boy atmış “sol” kültürün ne o teorisinde, ne de genel ahlâkında, şu feodaldir, bu geridir, o ilkeldir diye her hangi bir etnisite veya halkın kimlik aidiyetini inkâr eden ideolojilerle gerdeğe girmek gibi bir hezeyan vardır.
Böyle bir zındıklık “sol” addedilen bütün değerlerin zaten reddi anlamına gelir.
Dolayısıyla, “Ergenekon”la kader birliği paylaşan ve minareye kılıf uydururken Kürt sorununu feodalizm diye sunmaya kalkışan “ulusalcılık” en, ama en aşırı sağın tâ kendisidir!
Üstelik de Kürt sorunun feodalizmle ilgisi yoktur ki, başka bir yazıya bırakıyorum.
Paylaş