ASLINDA ne Hamas, ne de İsrail, Gazze’de ateşkesin sona erdiği 19 aralık ertesinden itibaren, şu an uygulamakta oldukları şiddet politikasından başka bir yol seçebilirlerdi.
Daha doğrusu, tabii ki seçebilirlerdi ama, farklı bir tercihin devreye girmesi için her iki tarafın da dün sözünü ettiğim o radikal "zihniyet devrimi"ni gerçekleştirmiş olması gerekirdi.
Yani, birbirlerinin devlet varlığını manen ve maddeten kabullenmeleri farz olurdu.
Ancak, olmayacak duaya amin denilemeyeceğine göre, gerçekçi bakalım ve hasımların ateşkes nihayetinde neden farklı tavır takınamayacak olmalarının gerekçelerine gelelim.
İsrail’i yarına bırakıyorum ve bugün yalnız Filistin - Hamas cihetine değineceğim.
***
EN önce, hem Müslüman - Arap Álem’deki genel "İslami yükseliş"in, hem de Filistinli kitlelerin FKÖ yönetimine karşı duyduğu hoşnutsuzluğun rüzgarlarını arkasına alarak Gazze’de iktidar olmuş olan bu kurum, hiç şüphesiz ki bir "ileriye kaçış" örgütüdür.
Başka bir deyişle, İsrail’in "mutlaka yok olması gerektiğini" zaten kendi "kitabına yazmış" olan Hamas, en baştan itibaren tamamen "azamiyetçi tercihler" yapmıştır.
Daha doğrusu, Siyonist Devlet’in "körlüğü"; yahut el altından verdiği kasti ve sinsi destek, onun bu "azamiyetçilik"ine altın kova içinde zemzem suyu taşımıştır.
Şöyle veya böyle ama, her halükarda şu kesin bir vakıa ki, Hamas’ın aynı kitabında, yukarıdaki uzlaşma kelimesinine ilişkin en ufak bir deyim dahi mevcut değildir.
Belki belki, çok punduna getirdiği ve İran sinyal verdiği takdirde taktik bir uzlaşmayayanaşabilir ama, "Yahudiyi denize dökmek" (!) üzerine kurulu ana stratejisini değiştirmez.
***
ASLINDA"değiştiremez" demeliyim, çünkü Hamas’ın maddi ve ruhi temeli, "desperados" denilen ve kaybedecek şeyi olmayan umutsuzluk kitleri üzerine oturmaktadır.
Fakat doğru, özellikle Şerid’deki sosyal dayanışma ve yardımlaşmayı başarılı biçimde örgütlemiş olması, geçmişte kendisine ciddi destek sağladı. Fakat yine de, bu olgu ikincildir.
Hamas’ın esas "mucizesi" onun metafizik; daha açıkçası, dini söyleminde yatmaktadır zira, doğal veya değil ama o "umutsuzluk kitleleri" her yerde ve her zaman, intikam, şehádet, mukadderiyat gibi inanç, vaat ve fanatizmlere diğerlerinden çok daha açık olurlar.
Dolayısıyla, Hamas’ın yukarıdaki "azamiyetçi ileriye kaçış"tan kısmen çark etmesi; yani 19 aralık ateşkesi ertesinde nispeten "mülayim" beklemeyi ve makro anlamda gerçekçidavranmayı seçmiş olması, bu defa onun bizzat kendi ayağına ateş etmesi anlamına gelirdi.
Kaldı ki, Hamas’ın stratejisine sınırlandığı takdirde, aslında taktik gayet gerçekçidir!
***
GERÇEKÇİDİR çünkü bir; İsrail ambargoyu kaldırmadığından ve Mısır sınırı açmak için FKÖ şartını koştuğundan, statükonun ateşkes sonrasında da devamı halinde, Gazze’de yaşanan dev zorlukların sürüncemede kalacağı kitleler nezdinde kesinlik kazanmış olacaktı.
Dolayısıyla da, Hamas’ın tedricen destek yitirmesi rizikosu çok yükselecekti.
Gerçekçidir çünkü iki; kasten halk içine gizlenmiş "roketçiler"i vurmak için Siyonist ordunun çoluk çocuk ayırımı yapmayacağı aşikár olduğundan ve yaratacağı infial karşısında da Hamas’a hasım FKÖ ve Arap yönetimleri iki arada, bir deredekalacağından, gerilimi tırmandırmamak ve "masum" imajını güçlendirmemek, fırsatı kaçırmak anlamına gelecekti.
Ve gerçekçidir çünkü üç; hem İsrail seçimleri, hem de bilhassa, ABD yönetiminin fiilen Obama’ya geçmesi arifesinde, Hamas’a sıkı fıkı dost İran ve Suriye’nin ısrarlı arzuları doğrultusunda Ortadoğu’yu "hareketlendirmemek", diğer bir fırsatı heba etmek olacaktı.
İşte, Hamas’ın ateşkes bitiminde "roketçi gerçekçiliği" seçmesinin nedenleri bunlarda yatıyor ki, ona düşman İsrail’in aslında özü aynı "tankçı gerçekçilik"ine yarın değineceğim.