Yuvarlak rakam ya, bu yıl "1968 Mayıs"ının kırkıncı yıldönümü kutlanıyor. Hem de ne kutlama!
Álá ve váláyla ve tam bir tüketim bayramı olarak kutlanıyor. Daha 1 Ocak’tan itibaren, cilt cilt kitaplar, senaryo senaryo filmler, dizi dizi dokümanterler, Batı ülkelerindeki vitrinleri, salonları, ekranları doldurmaya başladı. Bunun başını da, yine burnu büyüklük edip 68’i bile "tekel"e alan Fransa çekiyor. Ve tabii böylelikle de, söz konusu "Mayıs ásileri"nin aslında yukarıdaki "töresellik"e yüz seksen derece zıt bir "anti-tüketim" ruhu taşımış olduğu gümbürtüye gidiveriyor.
İmdii, ben de "mayıs çocuğu" ve "68 isyankárı" olduğum içindir ki zaten hanidir karar vermiştim, gelecek hafta konuya ilişkin olarak, şöyle enine boyuna bir şeyler yazacağım. Nitekim, 1978 onuncu yıl, 1988 yirminci yıl ve 1993 yirmi beşinci yıl falan, her sembolik rakamda o "mayıs"nı irdeleyen "anma makaleleri" kaleme almıştım. Ve işte bugün, kasten, en sonuncusunu burada bir defa daha yayınlamak istiyorum. Zira, hayatın dinamiğinde, her şey gibi ben de değişiyorum. Tahlil açım da değişiyor. Dolayısıyla, hem siz, hem de ben aşağıdaki "Güzel Mayıs" adlı yazımla, gelecek hafta kaleme alacaklarımı karşılaştırmış olacağız. Bakalım, son on beş yıl içinde dahi, o zaman yirmi beş, şimdi de kırk yıl öncesine bakış açımda nasıl ve hangi doğrultuda bir değişim gerçekleşmiş. Veya, gerçekleşmemiş. Şimdi, bazen cümleleri biraz düzelterek, söz konusu makaleyi tekrar aktarıyorum.
Uzun yıllardır, "İşçinin, emekçinin bayramı / Devrimin şanlı yolunda / İlerleyen halkın bayramı" nakaratını söylemez oldum.
Artık yüksek perdeden atmıyorum ve bulutlarda uçmuyorum.
Hayatı dönüştürmek projesinden caymadım ama, sahte cennetlere de inanmıyorum.
Vaat edilmiş ufuklar atmasyonuyla ne kendimi, ne başkalarını kandırıyorum.
Şimdinin mayıslarında cinnet krizleri geçirmiyorum ve uslu fikirlerle yetiniyorum.
Oysa itiraf etmem gerekir ki, yazı başlığını "Güzel Mayıs" olarak seçmem, konuyu siyasetten arındırmak kaygısından kaynaklanmadı. Másum falan değilim.
Yani ne aşk mevsiminin başıma vurması ve erguvanların çiçek açması, ne de sevda sarhoşluğu ve Emirgán kokusu, yukarıdaki iki sözcüğü belirliyor.
"Güzel Mayıs" demem, "Kutsal İsyan"dan bu yana çeyrek asır geçmiş olmasından kaynaklandı.
Dolayısıyla da, en bugün "1968 Mayıs"ının 25. yıldönümünü kutluyorum.
Nostaljiyalarla ve yakınmalarla değil, umutlar ve cesaretlerle kutluyorum.
Ve, düğün bayram yaparak meydan okuyorum. Gümüşsuyu’nda molotof kokteyli atıyorum, Alibeyköy’de "ási" bildiri dağıtıyorum ve Beyazıt’ta "Fruko" copu yiyorum.
Kana kana iláhi gençlik iksiri içtim yaşlanmakta olduğumu asla düşünmüyorum...
Evet evet, ben bugün "Mukaddes Altmış Sekiz"i kutluyorum.
BİZİ VE HAYATI DÖNÜŞTÜRDÜ
Çünkü, çeyrek asır önceki gaflet ve çılgınlıklarımız; yanılgılarımız ve suçlarımız; hayallerimiz ve enayiliklerimiz ne olursa olsun, "Güzel Mayıs" bizi ve hayatı dönüştürdü.
Ve yine çünkü, Prag’da komünist emperyalizme; Kaliforniya’da Vietnam macerasına; Berlin’de Nazi geçmişe; Paris’te "canı sıkılan Fransa"ya ve İstanbul’da "yürümekle aşınmayan sokaklar"a başkaldıran "ásiler" son tahlilde, hükümránlık sağlamış düşünce sistematiklerini bir bütün olarak değiştirdi.
Eskinin defterini kapattılar ve yeni ve bákir olan sayfayı açtılar.
Bu yüzden de, "Güzel Mayıs" 20. yüzyılın evrensel devrimleri arasında yer aldı. Hudutları aştı ve sınırları yıktı.
Üstelik, "68"le birlikte, kültür tarihte ilk kez temel bir siyaset vektörüne oldu.
Fransa’daki Nanterre Üniversitesi öğrencilerinin daha 22 Mart 1968’de duvara yazdığı "hayatı hemen ve şimdi değiştirin" sloganı evrensel bir nitelik kazandı.
"Güzel Mayıs"ın doğum kontrol hapı, aşkın en doğal ögesi olan tenselliği meşru kıldı.
"Günáh"ı yıktı ve yetmişlerin, seksenlerin, doksanların çocuklarını o an doğurdu.
ESKİNİN DEFTERİNİ KAPATTIK
Sonra Türkiye’de de, İTÜ’deki işgal gecelerinde, hoparlörlerde anıran "Baltasını biledi" "devrimci türküsü"nün (!) mü, yoksa karşı devrimci bile olsa, Ezra Pound şiirinin mi estetik içerdiği sorularına, ilk kez ve el yordamıyla cevaplar aranmaya başlandı.
Dolmabahçe’de şafak ağarırken de, son "Birinci" cigaralarımızı son nefesi, hiç görmediğimiz ve ancak kitabiyattan bildiğimiz bir Chris Marker’in "Güzel Mayıs" filmi tartışmalarıyla ciğerlerimizi doldurdu.
Mayıs’taki "Kutsal İsyan", bundan çeyrek yüzyıl önce, hayatın dönüşebileceğinin haberciliğini yaptı.
Ve, ne o zamanki naifliklerim için günah çıkartıyorum, ne de artık "İşçinin, emekçinin bayramı / Devrimin şanlı yolunda / İlerleyen halkın bayramı" nakaratını anırmadığım için suçluluk duyuyorum.
Çünkü, çeyrek asır önceki gaflet ve çılgınlıklarımız; yanılgılarımız ve suçlarımız; hayallerimiz ve enayiliklerimiz ne olursa olsun, biz hayatı dönüştürdük.
Eskinin defterini kapattık ve yeni ve bákir olanın sayfasını açtık.
Dolayısıyla da, bugün "Mukaddes İsyán"ın yirmi beşinci yıldönümünü kutluyorum ve de yazıya "Güzel Mayıs" başlığı atıyorum.