Paylaş
“Yanlış” derken kastettiği şeyi de üniversitelerdeki protesto gösterilerine sinirlenen aynı Başbakan’ın aynı gençleri “tezgâha alet olmakla” suçlaması oluşturuyordu.
Cemal ayrıca, “arkalarına sinmiş maceracı örgütler gerçekten varsa, şunu bilin, şimdi onlar zil takıp oynuyordur” diye eklemişti ki, bu saptamalar sonsuz haklı ve doğrudur.
EVET haklıdır ve doğrudur, oysa ben bir konuda Hasan Cemal’den ileri gideceğim.
Yani varsayımı bile kenara atıp daha kesin ve daha kategorik bir hüküm vereceğim.
Hem kendim “cinnet yılları”nda o örgütlere dâhil olmuş olduğumdan; hem de aynı dönemden miras deney ve “konspirasyon” (komünist lügatin gizli faaliyet deyimi) birikimim şimdiki olayların perde arkasını yorumlamak fırsatı verdiğinden, şundan adım gibi eminim:
Yukarıdaki türden “sinsilik” son eylemlerde tabii ki mevcuttur. Zerre kuşkum yok!
Kalıbımı basmak ne kelime, beynimi ve yüreğimi ateşe basarım ki, yüksek öğrenim kurumlarında gerçekleştirilen “haytalıklar”ın (!) gerisinde malûm “ulusalcılar”dan tatlı su “solcuları”na uzanan ve eşgüdümlü çalışan binbir mikrokosmos yapılanma yer alıyor.
Zaten bu hazretlerin dergilerine, afişlerine, internet sitelerine şöyle üstünkörü bir göz atmak dahi yukarıdaki “tezgâh”ın varlığını doğrulan her türlü ipucunu keşfetmeye yetiyor.
Tamam da tüm bunlar Başbakan’ın esip köpürmesini asla haklı kılmıyor. Kılamaz da!
Hele hele, marjinal bir “azılı azınlık”ı gençliğe genellemek hepten yanlışa götürüyor.
GENÇLİK ki, her şeyden önce bir “halet-i ruhiye” ve bir “hal ve oluş tarzı”dır.
Doğası icâbı henüz hiçbir kapsamlı tecrübesi ve hiçbir hacimli birikimi yoktur.
Dolayısıyla da gençlik, daha sonra gelen “akıl yaşı” ve olgunluk çağı dönemleriyle kıyaslanmayacak ölçüde “mutlak inanç”la; yani fanatizm, dogma, romantikalarla donanır.
Söz konusu inançlar, fanatizmler, dogmalar ve romantikalar ise kâh “zamanın ruhu”na, kâh da bireyin yetiştiği ve yaşadığı ortam ve psikolojiye göre zıt kutuplara ayrılabilir.
En köktenci dincilikten en kıpkızıl komünistliğe dek uzanan bir yelpazeye yayılır.
Zira aynı gençlikte ilkin ve el yordamıyla hayatın “yolunda gitmediğini” sezinlenir.
Zaten bunun içindir ki Goethe’nin Genç Werther’i “Acıları”na, “İnsan aklının ve melekesinin ne denli sınırlı olduğunu farkettikçe; tüm gücümüzü gündelik gereksinimler uğruna helâk ettiğimizi ve bu gereksinimlerin ise sefil hayatımızı uzatmaktan başka işe yaramadığını gördükçe; birçok konudaki sükûnetimizin de kaderci bir kanaatkârlıktan başka bir şey olmadığını anladıkça, dostum, doğrusu nutkum tutuluyor” diye not düşer.
GENÇLİK aynı zamanda cömertçi ve eşitlikçi erdemlerin en yükseğe çıktığı zirvedir.
Bunlar da onu Goethe’nin yakındığı “kaderci kanaatkârlık”la uzlaşmamaya zorlar.
Dolayısıyla yukarıdaki “hal ve oluş tarzı” asi çıkış ve misyon vehmiyle tezahür eder.
Tabii ki ne asil bir asilik ama, aynı tecrübe ve birikim yoksunluğu gençliği, kendisine mucize formüller sunan ideolojilerin ve örgütlerin manipülasyonuna “akıl yaşı” ve olgunluk çağı dönemleriyle kıyaslanmayacak oranda açık ve kırılgan bırakır. Zaaflı ve silahsız kılar.
Başka bir deyişle, gençlik sonsuz iyi niyetlidir, fakat aynı zamanda da sonsuz toydur.
Bu “toyluğu” ve “naifliği” yüzüne vurmak ise çoğu defa hemen hiç fayda sağlamaz.
Adı üstünde “delikanlı”, o “deliliği” yaşaması gerekecektir. Sınır geçerse de, günün birinde “cinnet yıllarım” diyebilecek cesarete, doyuma ve deneye sahip olması gerekecektir.
Doğru, gençlik hoşgörüsüzdür. Ama bir ömür boyu “gençliğim eyvah” dedirtebildiği içindir ki de, Başbakan dâhil, kendisine sonsuz hoşgörü gösterilecek kadar sonsuz kıymetlidir.
Paylaş