Geçmiş bir sevgilisizler günü

NE de olsa kaçın kurası adamım, iletişim teknolojisinin birey özgürlüğüme tecavüzde çizmeyi daha da aşacağını çabuk sezinledim ve cep telefonumu daha geçen salı günü kapattım

Haberin Devamı

Arada bir açtım ve kim aramış diye baktıktan sonra tekrar şebeke dışına çıktım.
Sonra dün sabah, belki mütecavizlik artık nihayete ermiştir diye yeniden bağlandım.

* * *

NAFİLE ve “son an, son fırsat, son sürpriz” mesajları aynısıyla sürüyor.
“Akşam için yerinizi ayırtın, rezervasyonumuz hâlâ var”; “hediyenizi derhal alın, vitrinimiz hâlâ ışıltılı”; “mumunuzu hemen yakın, nefesimiz hâlâ üfürüklü” türü sms’ler 2. Savaş Londra’sına yağan Nazi bombalarına rahmet okutacak yoğunlukla ekrana düşüyordu.
Ve tabii şeytan da al o telefonu fırlat,diyor.
Bir tek Mısır Çarşısı esnafından gelecek “kudret macununuzu taze hazırladık” veya ilaç firmasından yollanacak “Viagra’nızı kırmızıya boyadık” reklâmlarına rastlamadım.
Dolayısıyla, naçar, Tophaneli ağzımın en galiz, en zengin, en pespaye içerikli lügatini ezberden sıraladım ve meret aparatı tekrar kilitledim ki, ancak bu sabah açacağım.

* * *

HAYIR, 14 Şubat “Sevgililer Günü”ne karşı böylesine derin bir nefret ve böylesine sonsuz bir öfke beslemem yaşımın haniyse atmışa varmış olmasından kaynaklanmıyor.

Yani hiddetimi, dört çocuğa ek olarak artık bir de torun sahibi olmuş bir “moruk” (!) sıfatıyla karşı cinse duyduğum “libido” kıvılcımlarının sönükleşmesine bağlamayın.

Özel hayatımın mahremini tabii ki size ifşa edecek değilim ama her halükarda asla!

Kaldı ki Freud Usta’nın uslanmaz bir müridi olarak o aşk ve o “libido” kavramları ömrümün sonuna kadar bilincimde yer tutacağından, zaten bunun tersi düşünülemez.

Üstelik unutmayın, bu işgüzarlıkta başı çekmiştim. Amerika’da ticarileşen şu meret “gün” bırakın Türkiye’ye daha Avrupa’ya bile sıçramamıştı ki, ta seksenli yılların en başında bundan ilk söz edenlerden birisi oldum. Salgının ülkemize sirayetinde virüs taşıyıcılığı yaptım.

Ah keşke daktilom paralansaydı da kuşların mevsim çiftleşmesini kutsayan eski pagan törenini ve bunu “edepleştiren” Romalı papaz yamağını anlatıp suça iştirak etmeseydim.

* * *

Haberin Devamı

“SEVGİLİLER Günü”nü sırf telefonlara yağan reklamlardan ötürü suç addetmiyorum.

Bunlar zaten tüketim ihtirasını en kepaze, en muhteris, en karikatüral zirveye çıkartan bir “bayram” (!) dayatmasının bilişim teknolojisindeki parazit uzantılarını oluşturuyorlar.

Esas kolektif suç yukarıdaki dayatmaya direnemeyerek aşkın, sevginin, cinselliğin, her ne haltsa, onların bir metaya ve mülkiyete dönüştürülmesini kabullenmekten kaynaklanıyor.

14 Şubat’ta yavukluna hediye mi almadın; sevgilini lokantaya mı davet etmedin; karının hesabına havale mi yatırmadın, yandı gülüm keten helva! Hadi kendini af ettirt!

Çünkü o aşk, o sevgi, o cinsellik paketten çıkacak kravatın markasına, masada zıkkımlanacak şarabın pahasına veya bankada imzalanacak çekin hanesine göre ölçülüyor..

Manevi duygusallıklar zoraki bir maddiyatla ve yapay bir ritüelle bütünleştiriliyor.

Zira genel olarak “refahçı ve tüketimci” toplum projeleri; özel olarak da onlar sayesinde kendini yenileyebilen kapitalist sistem modern insanlığa, aynı manevi sevgiyi aynı maddi metaya dönüştüren “sevgililer günü” veya benzerleri dışında bir perspektif sunmuyor.

* * *

BEN yoğum! Birisinin aşkından geberiyor olsam dahi, belki yılın üçyüz atmışdört günü bayram yapabilirim ama bir tek 14 Şubat’ta ne yüzünü görürüm, ne de telefon ederim.

Sürüden uzak kalmak dürtüsü zaten bir yana, tüketim toplumunun hayâsızca dayattığı ihtiraslara direnecek kadar güçlüyüm ve nitekim de o telefonu ancak bu sabah açacağım.

Geçmiş “sevgililer günü”nüz kutlu değil, 14 Şubat hariç her gününüz sevgilili olsun!

Yazarın Tüm Yazıları