İKİ hafta önceki 1 Mayıs gösterilerine diğer bilumum “ulusalcı” taife gibi “Atatürkçü Düşünce Dernekleri” de (ADD) katıldı.
Bu ne samimiyetsizliktir! Bu ne şaklabanlıktır! Bu ne şarlatanlıktır!
Yukarıdaki flört kendisine “Atatürkçü”(!) diyenler açısından aynı Atatürk’e ihanet, “Marksist”(!) veya “marksizan” geçinenler açısından ise dehşet bir pespayeliktir.
ÖYLE, çünkü her şeyden önce ne “Atatürkçü düşünce” vardır, ne de “Kemalizm” diye bir ideoloji mevcuttur. İkisi de Atatürk’e ve Kemal’e rağmen sonradan uydurulmuştur. Pragmatizmi seçmiş Cumhuriyet kurucusunu illâ tanımlamak istiyorsak onu, Doğu -İslam toplumlarındaki “modernist - batıcı” atılımın öncüsü olarak sıfatlandırmamız gerekir. Kaldı ki, pek unutkan o “Atatürkçüler”(!) hem “Ebedi Şef - Milli Şef” devirlerinde; hem de tahakkümün sürdüğü çok uzun yıllar boyunca, zaten ta 1924’de yasaklanmış 1 Mayıs’ ın ancak 1970’lerin ikinci yarısından itibaren kutlanabildiğini hiç mi hiç hatırlamamaktadır? Ve her halükarda, bir “proleter günü” olan o 1 Mayıs’la, “sınıfsız kaynaşmış bir kitleyiz” diyen ve anti-komünizmi göz çıkartan Cumhuriyet geleneği arasında asla bağ yoktur. Pekiii, bu takdirde, şimdi neden sahte “Atatürkçüler”le kalpazan Marksistler arasında bir kutsal ittifak mevcuttur ve bunların bileşkesinden “ulusalcı” hilkat garibesi doğmaktadır?
YANIT Şefik Hüsnü’lerin ve Reşat Fuat’lerin Türkiye Komünist Partisi’ne uzanıyor. Komintern’in, dolayısıyla SSCB’nin güdümünde olan o TKP ki, Rusya’nın realpolitik tercihleri uyarınca daima mazoşist bir tutum sergiledi. Sansaryan Han’ı tabutluklarındaki işkencelere rağmen daima Kemalist rejimin ve milliyetçi ideolojinin kuyrukçuluğunu yaptı. Atmışlı yıllarda kısmen özerk olarak doğan “sol” gençlik hareketi de aynı yönü izledi. Söz konusu “yeni sol” Kıbrıs’a harekât düzenlemesi için, dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı İrfan Tansel’e atfen, “bombala Tansel bombala” sloganıyla palazlandı. Hemen sonra da şiar “ordu - gençlik elele / milli cephede” yağcılığına dönüştü. Öyle ki, aynı TKP geleneğini sürdüren “eski tüfek” Mihri Belli bu atılımını çok daha sivil bir TİP’e karşı “Milli Demokratik Devrim” ceberutluğuna yönlendirmek için, Fransız sosyalist Jean Jaures’in “yurtseverlik” kelimesini tercümede “milliyetçilik” diye tahrif etti. Diğer “eski tüfek” Hikmet Kıvılcımlı ise 12 Mart darbesini, üç gün sonra yazdığı makalede “ordu kılıcını attı” diye hazır olda selâmladı. Generallere övgüler düzdü. Ve heyhat, ama kendi adı da apoletlilerin “arananlar” listesine girince, “Doktor” bu körlüğün ve mazoşizmin bedelini mültecilikteki hastane yatağında can vererek ödedi.
İŞTE, özünde zaten asla sivil ve demokratik olmamış olan ve “Marksist” (!) geçinen Türkiye “sol”unun esas itibariyle hâl-i pür mecâli budur. Sonsuz acıklıdır ve sonsuz trajiktir. O halde, ajan-provokatör “karanlıkçı Maocular”dan şimdiki sahte TKP’ye, şarlatan “sol”un 1 Mayıs’ta ADD’yle kol kola “ulusalcı” hezeyanlarda buluşması da sonsuz doğaldır. Ve galip taraf da hiç şüphesiz ki Atatürkçüler’dir(!)! Zira bu haşır neşirlik “Kemalistler”(!) taviz verdiği için değil, yukarıdaki şarlatanlar daha da sağcılaştığı, daha da milliyetçileştiği, hatta “Kürt bakkala gitme” ve “hepsini asacağız” diye anıran “Türk Solu” dergisi gibi, daha da ırkçılaştığı için mümkün olmuştur. Bunlara kuyrukçu demek bile artık kifayetsiz bir ifadedir. Sağcılık sıfatı da hafif kalır. Şimdi Türkiye’de, bütün evrensel kıstasların, ölçeklerin ve etiklerin hayâsızca ırzına geçen ve kuyrukçuluğu icazetçilik raddesine vardırarak faşizm sınırında dolanan bir a-ş-ı-r-ı s-a-ğ vardır ki, ağızlarında geveledikleri “solculuk” ve “Marksistlik” pespaye bir yalandır! Onların geçmiş 1 Mayıs’ına lânetler olsun ve evrensel s-o-l değerlerin başı sağolsun!