Füze kalkanı, barış mızrağı

BARACK Obama yönetimi “füze kalkanı” projesinden vazgeçti. Veya rafa kaldırdı.

Haberin Devamı

Gayet de iyi etti!

Evet gayet de iyi etti, çünkü ilk kredileri Clinton tarafından sağlanan, hâttâ aslında tâa Reagan’ın “Yıldız Savaşları”na uzanan ve Bush iktidarı sırasında artık tam bir saplantıya dönüşen bu projenin şimdiki aşamada yarardan çok zarar getireceği gün gibi ortadaydı.

Birinci olumsuzluk da diplomatik arenaya odaklanıyordu.

¡¡¡

İLKİN, yukarıdaki “korunganlık sistemi” İran ve diğer “bıçkın devlet”den gelecek saldırılara karşı öngörülse bile olsa, Polonya ve Çekya’nın konuçlandırma bölgesi olarak seçilmeleri, coğrafi yakınlıktan ötürü Rusya’yı daha en baştan son derece huzursuz kılmıştı

Dolayısıyla da, “füze kalkanı” sorunu Washington’la Moskova arasındaki değişik uyuşmazlıklarda hanidir esas çıbanbaşı olarak şekillendiyordu.

Haberin Devamı

O halde, yeni ABD liderinin genel “esnekleşme siyaseti”ne uygun son kararla taraflar arasındaki buzların kısmen erimeye başlayacağını şimdiden varsaymak yanlış oluşturmaz.

Nitekim, Obama’nın açıklamasının hemen ardından Kremlin’nin yaptığı “sevinç beyanı” ve buna ek olarak da NATO Genel Sekreteri’nin “ferahlama” duyurusu, eski Doğu Bloku başkentlerinin kaygıları hariç, uluslararası platforma bir “rahatlama atmosferi” müjdeliyor.

¡¡¡

ÖTE yandan, bugüne dek gerçekleştirilen ve kâh başarılı, kâh başarısız sonuçlanan bütün deneyler, yukarıdaki “kalkan”ın mutlak bir korunma sağlayabileceğini ispatlayamadı.

Yani, hadi “kevgir” demeyeyim ama öyle “şemsiye garantisi” falan da veremedi.

Ancak tabii, kesenin ağzı açıldığı için en pahalı araştırmalara imkân sunan projenin tek “ilerletici yönü”nü (!), tıpkı eski “Yıldız Savaşları” sırasında olduğu gibi, leyzır ışını, uzay radarı, ısı kaptörü falan derken, bir dizi “tekno-militer” branşta atılım sağlanması oluşturdu.

Ve kabul, “Soğuk Savaş” döneminde gerçekleşen o “Yıldız Savaşları” sırasındabu ABD hamlesine ayak uyduramayan müteveffa SSCB pes etmiş ve nihayetinde de dağılmıştı.

Dolayısıyla, aynı sürecin “füze kalkanı” için de geçerli olacağı söylenebilir miydi?

Haberin Devamı

Hayır, söylemezdi!

¡¡¡

SÖYLENEMEZDİ, çünkü ne İran, ne de o diğer “bıçkın devletler” birer minyatür SSCBmodeli oluşturuyorlar.

Sovyetler’in aksine, bu ülkeler küresel değil bölgesel hegemonya peşinde koştukları içindir ki, stratejilerini topyekûn nükleer tırmanma ve hesaplaşma eksenine oturtmuyorlar.

Dolayısıyla da, Washington’la “sidik yarışı”na girmek gibi bir tasa taşımıyorlar.

Atom silahlarını ve güdümlü füzeleri bir şantaj ve tehdit unsuru olarak edindikleri yahut edinmek istedikleri için, ister “delikli kevgir”, ister “çelikli perde” olsun, her hangi bir “kalkan”ın varlığı veya yokluğu onlar açısından çok fazla bir kıymet-i harbiye ifade etmiyor.

Haberin Devamı

Başka bir deyişle, böylesine bir “kalkan”, hesabını mızrak ve ok atmak üzerine değil, kaşıntı iğnesi atmak üzerine kurmuş bir hasma karşı gladyatör zırhıyla donanmaya benziyor.

¡¡¡

DİĞER taraftan, Beyaz Saray’ın son kararında Barack Obama’nın Tahran’a yönelik bir “açılım jesti”ni görmek de büyük yanlış oluşturmuyor. Sembolik bir sinyal ışığı yanıyor.

Nitekim, kararın açıklamasından hemen sonra Mahmud Ahmedinejad’ın “NBC”ye verdiği demeçte, kesin angajmana girmese dahi yine de “İran’ın illâ nükleer silaha sahip olmak gibi bir takıntısı yok” şeklinde konuşmasını bu çerçevede yorumlamak gerekiyor.

Her halükarda şu kesin, ABD liderinin “füze kalkanı”ndan vazgeçmesi, en azından şimdiki aşamada, aslında “barış mızrağı”nı doğru hedefe yönlendirmek anlamına geliyor.

Yazarın Tüm Yazıları