Paylaş
Yani, galipler şimdiyi meşru kılabilmek için geçmişi tahakküm altına alırlar.
Daha açıkçası, gerekirse maziyi toptan çarpıtırlar. Gerçeğin gözünün yaşına bakmazlar.
Nesnelliği, tarafsızlığı, mesafeliliği hiçe sayarak, o maziyi nalıncı keseriyle yontarlar.
Sonra da, yalnız bu budanmış varyantı öğretirler. Huniyle boca ederler. Şartlandırırlar.
Ve yine gerekirse, söz konusu resmiyet dışına taşacak bütün sorgulamaları yasaklarlar.
* * *
NİTEKİM 1915 Ermeni Tehciri; başta Dersim, çeşitli Kürt isyanları; Said-i Nursi ve benzeri “irticai” (!) olaylar; gayr-ı Müslimlere karşı uygulanmış baskı politikaları falan, tüm bunlar çok ciddi bir “budama operasyonu” gerçekleştikten sonra bizlere ulaşmıştır.
Dolayısıyla, geniş kitleler olarak tarihi, onu bilmemize izin verildiği ölçüde, formatta ve bilinçte bilebiliyoruz. Ötesini ya gerçekten bilmiyoruz, ya da öğrenmeyi reddediyoruz.
Çünkü yaraları üstünkörü pansımanlanmış bir maziye inandırıldık. O pansıman biraz açılıp cerahat ortaya çıktığında dehşet paniklediğimiz için de şifalı bisturiden korkuyoruz
Fakat yukarıdaki “resmi tarih” bize özgü değildir ve de haniyse evrensel bir kuraldır.
* * *
TAMAM, muzafferlerin “resmi tarih” yazması haniyse evrensel bir kuraldır ama, her “resmi tarih”in illâ yanlış, illâ partizan, illâ öznel olduğu savı da diğer bir kural değildir!
Artı, o “resmi tarihi” reddetmek iddiasıyla ortaya çıkan “alternatif tarih”lerin illâ doğru, illâ tarafsız, illâ nesnel olduğu ve olacağı anlayışı da üçüncü bir kural değildir.
Örneğin, 1944 nihayetlerinde müttefikler henüz sınırı bile aşmamışken, tarihi Alman öğrencilere Nazi perspektiften arınmış biçimde öğretecek okul kitaplarını çoktan yazmışlardı.
Hatta hurufat uyuştuğu için de basımı İsveç matbaalarına sipariş etmişlerdi.
Keza, Japonya’nın tesliminden sonra ABD ordusunun yaptığı ilk iş, Tojo militarizminin ipliğini pazara çıkartan ve Tokyo askerlerinin Çin’den Kore’ye, Asya ülkelerinde gerçekleştirdiği barbarlığı sergileyen Japon tarih kitaplarını hazırlatmak olmuştu.
* * *
İMDİİ, “muzaffer işgalciler resmi tarih dayattı” diyerek buradaki müttefik tavrı reddetmek mümkün müdür? Başka ne yapacaklardı ve ne yapmaları gerekirdi?
Şartlandırılmış beyinler ırkçılıktan ve saldırganlıktan nasıl arındırılabilirdi?
Kaldı ki, tekrar şovenizme kayan “revizyonist tarihçiler” bugün o Japonya’da, Koreli kadınların seks kölesi olarak devşirildiği gerçeğini kitaplardan çıkartmaya uğraşmıyor mu?
Veya tekrar bize dönelim.
* * *
DOĞRU, en başta “Nutuk”, 19. yüzyıl nihayetinden günümüze uzanan bütün yakın tarihimizin yontulmuş, budanmış ve yamanmış bir “resmi tarih” olarak sunulduğu; üstelik de hâlâ ve hâla “dokunulmazlık”la (!) teçhiz edildiği inkarı mümkün olmayan bir vakıadır!
Bunun sorgulanması ve mutlaka “revize edilmesi” zamanı çok gelmiş ve de geçmiştir.
Ancak, bir vakitler “İslami-muhafazakar” kesim tarafından yine “alternatif tarih” diye göklere çıkartılan ve aklıma turp suyu sıkayım, üşenmeden dokuz cildini de okumak gafletine düştüğüm o “Yalan Söyleyen Tarih Utansın” hezeyanı veya benzerleri, söz konusu “resmi tarih”i bile zemzem suyuyla aratacak ölçüde birer şamata değil midirler?
Tabii ki öyledirler ve dolayısıyla, zaten zamana ve mekâna göre daima değişken olan tarihin resmisini de, gayr-ı resmisini binbir itina ve binbir ihtiyatla okumak gerekir.
Ve bu takdirde de, öyle kesin gerçeğin falan değil, olsa olsa “gerçeğe en yakın” olgunun ikisi arasındaki bir yerlerde dolandığı fark edilir ki, buna cumartesi değineceğim.
Paylaş